top of page

Tiyatro.co #HAKKINDA

Serhat Kınalı:

Evet, Entel Ankara'dayız. ENTELANKARA'nın hakkında podcast serisinde Tiyatro.co hakkında bir konuşma gerçekleştireceğiz. Kiminle gerçekleştireceğiz? Bilgesu ve Taha'yla gerçekleştireceğiz.


Soğuk bir Ankara gününde buluştuk. Tiyatro hakkında konuşmak için buluştuk. Tiyatro.co hakkında konuşmak için buluştuk. Ve bu buluşmada ben direkt ENTELANKARA'nın kalıp sorularından biriyle başlayıp hem Bilgesu'yu hem de Taha'yı birazcık daha tanımak istiyorum, size de tanıtmak istiyorum. Hem de tiyatroya yavaş yavaş giriş yapmış olalım böylelikle. Alfabetik sırayla başlayalım, Bilgesu'yla başlayalım.


Kaç yıldır Ankara'dasın ve seni Ankara'ya bağlayan nedenler neler?


Bilgesu Erdem:

Doğma büyüme Ankaralıyım. 26 yaşındayım. Yani 26 yıldır buradayım. Ankara'ya bağlayan şeyler yani aidiyet sanırım. Şeyin üzerine düşünüyorum, başka bir şehirden okumaya gelseydim bu kadar sever miydim diye. Sanırım yine severdim. Yani çok kendine has bir şehir bence. Ve çok seviyorum o düzenini, yer yer kaosunu. Ankara'yı çok seviyorum.


Taha Altınkaya:

Bilgesu konuşurken ben de şeyi düşündüm, kaç senedir Ankara'dayım diye. Ben de Ankara'da doğdum. Çankaya doğumluyum. 5 sene Ankara'da değildim ama 25 sene totalde Ankara'daydım. Ankara'yı seviyor muyum, nefret mi ediyorum bilmiyorum şu an henüz. Yani genelde insanlar seviyor ya da nefret ediyor, seviyesinden bakıyorlar. Ama ben ne çok seviyorum diyebiliyorum ama burası evim tabii ki. Öyle bir aidiyet duygusu var. Ama bazen nefret ettiğim şeyler oluyor, bazen sevdiğim şeyler oluyor. Karmaşık bir duygum var diyebiliyorum.


Serhat Kınalı:

Dışarıda olduğun 4-5 yılda bir özlem oldu mu peki çok fazla?


Taha Altınkaya:

Oldu açıkçası. Oldu ama bilmiyorum ya. Belki de ben biraz yurtsuzum. Çok fazla yatılı okudum lise dönemimden itibaren. Ondan dolayı da aitiyet hissetmem biraz zaman da alıyor. Gittiğim yerlere de ait hissettiğim oldu. Bundan dolayı özlüyorum ama bu özlem inanılmaz seviyede de olmuyor.


Serhat Kınalı:

Bugün Tiyatro.co hakkında konuşmak için buluştuk. Şimdi ENTELANKARA'yı dinleyenler Tiyatro.co'yu çok uzun süredir zaten biliyorlardır diye tahmin ediyorum. Çünkü 2018'den beri... 2017. Web sitesi 2017. Dördüncü Duvar 2018'den beri tiyatro hakkında çok güzel işler yapıyor. Çok güzel üretimler yapıyor. Tiyatro.co'yu biliyordum ben daha önce. Ankara menşeli olduğunu bilmiyordum açıkçası. Bunu da öğrenmiş oldum şimdi. Bunları da soracağım zaten. Öğrenmediğim iyi mi oldu kötü mü oldu bilmiyorum. Öğrenseydim o zaman belki ENTELANKARA'ya böyle apar topar başlamayabilirdim açıkçası. Adamlar, kadınlar çok güzel iş çıkarmış. Bir de ben giriş miyim, haddim değil deyip başlamayabilirdim. İyi mi oldu, kötü mü oldu tam bilmiyorum ama yine de hepimiz tiyatro için, sanat için, Ankara için bir şeyler ortaya çıkarıyoruz. O yüzden değerli bence. Bilenler biliyorlar ama ben bilmeyenler için tekrar sorayım. Tiyatro.co ve özellikle Dördüncü Duvar Podcastleri nasıl başladı, ne zaman kuruldu, kuruluşunda kimlerin emeği var onu bir öğrenebilir miyiz?


Taha Altınkaya:

Tabii tabii. Bilgesu, sen de anlatabilirsin.


Bilgesu Erdem:

Önce sen başla, ben dahil oluşumu anlatayım.


Taha Altınkaya:

Şöyle, 2016 yılında ben TED Üniversitesi'ne başladım. O başladığım dönemde de Sosyal İnovasyon Merkezi adında bir alan oluştu TED Üniversitesi'nde. Burada sosyal girişimler kuluçkaya dahil oluyordu ve orada belli eğitimlerden sonra orayı mezun olarak bitirip hayata karışıyorlardı. O dönem Berivan Eliş ile tanıştığımda aklımda benim de tiyatroyu odağa alan bir fikir vardı. Bu fikir tabii ki uzun bir dönem yoğruldu. 2016-17 arasında düşünerek geçirdim diyebilirim. Hatta logo tasarımını belki bir üç ayda yapmış olabilirim. Yapabileceğim ve yapmak istediklerim arasında kaldım ve yapabileceğim tarafa döndüm. Yani çok hayalimde uçuk şeyler vardı. Web sitesini tamamen kendim yazmak istedim. Bu arada da işletme okuyorum, yazılımcı değilim. 300 saatlik bir web tasarım kursuna gittim ama tamamen kendimin yazması biraz da intihar olacaktı. O işe girişmeden Tiyatro.co'yu WordPress tabanlı bir magazin sitesi ya da internet sitesi olarak açtık. Tam açılışımızda Bilgesu geldi.


Bilgesu Erdem:

Evet, ben de İstasyon TED'i Sosyal İnovasyon Merkezi'nde staj yapmaya başladım ve tam staj yapmaya başladığım gün Berivan benim tiyatro.co'ya çok uygun olduğunu düşündü. Yazmayı seviyordum, tiyatroya ilgim vardı. Dolayısıyla Taha'yla tanıştık ve Taha yapmak istediklerini anlattı. Dedim ki evet, ben de istiyorum, lütfen ben de olayım. Ve o günden beri beraberiz, işte o ilk yayına girdiği günden beri. Ve her anıyla gurur duyuyorum. Ki yeri geliyor başarısız da oluyorsunuz, yeri geliyor beklediğiniz ilgiyi görmüyorsunuz. Ama ben hepsinin arkasındayım sanırım, yani hatalarım dahil.


Taha Altınkaya:

Şimdi Dördüncü Duvar'a da geleceğim ama Dördüncü Duvar'a gelmeden şeyden bahsedelim. Biz dört kişilik bir ekiple kurulduk. Bilgesu ve ben başından sonuna kadar kalan iki kişiyiz. Gelenler oldu, gidenler oldu. Çok dinamik bir ekibiz. Her yıl ekibe yeni katılımlar alıyoruz. Böyle bir sürecimiz de var. Dördüncü Duvar'a bir parantez açıp şeyi anlatacağım. Burası enteresan. Dördüncü Duvar'ın çıkış noktası aslında Bilgesu ile benim kavga etmemiz oldu. Biz röportaj serileri yapalım ve bunları yazılı olarak yayınlayalım istedik. Bunu da ses kaydı alıp metin olarak sitede yayınlayalım istedik. Ben bunu düşünürken basit bir işmiş gibi düşündüm. Ama Bilgesu dedi ki bu çok uzun, meşakkatli, yorucu bir iş. Ve ben istiyordum ki ayda birkaç tane yapabiliriz belki. Bilgesu da dedi sen... İyi misin dedi yani. Ve sonrasında o kavga sonucunda ben 3 aylık bir araştırmaya giriştim. Biz bu ses kaydını, podcast'i yapabilir miyiz? O şekilde ilerledi ve Dördüncü Duvar oradan çıktı.


Serhat Kınalı:

Kaç bölüm oldu peki?


Taha Altınkaya:

Şu an yayınlanan 66 bölüm var. 66 bölümün içinde biz sezon başında başlıyoruz diye bir bölüm çekiyoruz. Bittiğinde de bu sezon neler yaptık onu anlatan bir bölüm çekiyoruz. 1-2'de duyuru bölümümüz olmuştu. Ama 58 konuk oldu şu ana kadar.


Serhat Kınalı:

Peki Tiyatro.co'nun bünyesinde hangi platformlarda hangi işler var? Web sitesi var, web sitesinin içinde tiyatro yazıları var, röportajlar var, podcastler var bütün podcast platformlarında, YouTube kanalınız var. Peki bizim bilmediğimiz başka var mı bunların dışında?


Taha Altınkaya:

Şöyle bir ayrım var, onu anlatmak gerekir. Tiyatro.co giriş yılında, yani 2017-2018 sezonunda, tiyatro sezonunda tiyatroların eleştirildiği bir platformdu ve insanlar oylama yapabiliyordu. Başlangıcımız buydu. Sonra teknik açıdan yeterli olamadığımız ve devam ettiremediğimiz, yani sürdürülebilir bulmadığımız için buradan biraz çekilmek ve asıl yapmak istediğimiz ne ona odaklanarak tiyatronun hikayesini anlatmak istediğimizi bulup buradan devam ettik. Dolayısıyla yazılı, sözlü ve görsel olarak biz tiyatronun hikayesini anlatıyoruz. Bunun içinde dediğiniz YouTube kanalımız var. Sesli olarak podcastimiz var ve metinlerimiz internet sitemizde. Bunun dışında farklı bir şeyimiz var mı? Bilmiyorum. Yok.


Serhat Kınalı:

Yok. Evet. Şimdilik yok.


Taha Altınkaya:

Şu anda yok. Bir dönem bülteni denedik. Substack üzerinden bülteni oluşturmuştuk ama o bülteni de kendi yayınımıza kattık. Yani farklı bir platformda büyümek o zaman çok da iyi bir dönüş getirmedi bize. Ondan sonra kendi sitemizde onu da içerik olarak girdik. Dolayısıyla o da ayrı bir platform olmadığı için şu an Tiyatro.co olan bir şey.


Serhat Kınalı:

Normalde konuşmanın sonlarında soruyorum ama yeri gelmişken sorayım, ileride çeşitlenir mi peki içerikler? Böyle bir düşünceniz var mı?


Taha Altınkaya:

Biz şu an yaptığımız işleri seviyoruz ama çok dinamik bir ekibiz. Yani bizim şöyle bir çizgimiz yok, bunu yapamayız, olmaz diye bir şeyimiz yok. Sadece asıl misyonumuz, yine ilk çıkış noktasından bahsederek söyleyeyim, biz en başta istiyorduk ki tiyatroya daha çok insan gitsin. Daha çok eleştiri kültürü ortada bir yerde görünür olsun ve gelişsin. Ama mentorumuz bize bir gün dedi ki, ya insanlar sevgilisini bile tiyatroya götüremiyor, siz nasıl götüreceksiniz? Yani tiyatroya gitmek biraz iç tutku olması gerekiyor ya da içten bir istek olarak olması gerekiyor. Biz yapabildiğimize odaklandığımızda da o hikayeyi sevdiğimizi ve anlatmak istediğimizi, dolayısıyla böyle şekillenmesi gerektiğini düşündük. Bunun çerçevesine ne sığarsa kabulüz. Kırmızı bir çizgimiz o anlamda yok. Dolayısıyla farklı şeyler olabilir ama şu anda aktif olarak kapasitemizi biliyoruz. Şu an böyle gidiyor.


Serhat Kınalı:

Ankara'da doğdunuz, Ankara'da büyüdünüz ve Ankara tiyatronun da başkenti aynı zamanda. Bilgesu'yla başlayayım soruya. Ankara ve tiyatro ilişkisini sorayım. Hem sahneler açısından hem izleyici açısından hem üreten emekçiler açısından. Mesela siz başka bir ilde ilçede doğsaydınız İzmir'de, Antalya'da, Eskişehir'de nasıl tiyatro ile ilişkiniz olurdu, tiyatro.co yine olur muydu? Ankara'nın etkisi ne burada hem sizin bireysel tiyatro sevginizle hem de tiyatro.co'nun kuruluşuyla?


Bilgesu Erdem:

Ya tabii burada doğmasaydım kendi adıma o başlı başına paralel evren açılırdı sanırım yani. Şu an onu çok kestiremiyorum. Ama tabii ki Ankara yani ciddi tiyatrocu yetiştiren bir şehir. Bence Ankara seyircisi de bu yüzden farklı. Çünkü siz bana soruları ilettiğinizde ben hani bu soru üzerine gerçekten düşündüm. Dedim neden hakikaten yani Ankara seyircisinin farkını kılan şey ne? Bence İstanbul seyircisinden veya İzmir seyircisinden bir farkımız yok. Sadece Ankara biraz daha mutfağı gibi işin. Ankara yetiştirir, İstanbul'a yollar gibi bir durum var. Tabii ki burada tutabildiğimiz tiyatrocular var. Artık ne şartlarda kalıyorlar bir fikrim yok ama. Yani bence bir mutfak olmasının, bir okul olmasının etkisi var.


Serhat Kınalı:

En sık gittiğiniz sahneler hangileri Ankara'da?


Taha Altınkaya:

Gitmediğim bir sahne var. Örnek oradan açayım. Altındağ Tiyatrosu'na hiç gitmedim. Devlet tiyatroları içinde. Ama en sık gittiğim değil de en sevdiğim Küçük Tiyatro ve Akün benim. Ama en sık gittiğim muhtemelen Akün'dür ya.


Bilgesu Erdem:

Sanırım benim de Akün. AST'a da çok gittim.


Serhat Kınalı:

Dördüncü Duvar ismiyle zaten konuştuk. Dinleyenler de muhtemelen biliyorlardır. Bilmiyorlarsa da hatırlatmış olalım podcastler, söyleşi podcastleri. Tüm podcast platformlarında dinleyebilirsiniz. Konuklarınız kimlerden oluşuyor? Sadece oyuncular mı var? Tüm emekçilerden misafirleriniz, konuklarınız, röportaj yaptığınız isimler de var mı? Tüm konuklarınız değerli ama içlerinden emekçi, daha emektar isimler var mı?


Taha Altınkaya:

İkimiz de yanıtlayacağız galiba. O yüzden ben kısa bir gireyim. Dördüncü Duvar'da biz aslında tiyatroya dokunan her kesimden insanları barındırmak ve onlarla konuşmak istiyoruz. Burada tabii ki koreografi tarafından bir kişi de olabiliyor, terzi de olabiliyor, yazar yönetmen de olabiliyor. Hatta biz şunu bile istemiştik. Pek orada ilerleyemedik ama seyirci kanadından da insanları konuk etmek. Dolayısıyla seyirci tarafında konuşmak. Şu anda düşünüyorum dediğiniz gibi birçok konuğumuz oldu. Ben akılda kalanlar biraz da o hikayeyle insanın kurduğu ilişkiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Herkes için farklıdır. Mesela Binnaz Dorkip yayını beni etkilemişti. Etkilemesinin bir sebebi de Türkiye'ye modern dansı getiren kadın Binnaz Dorkip. Bu anlamda çok önemli birisi. Ve o kadar samimiydi ki o gün koreografinin tanımını Türk Dil Kurumu'ndan alıp okuduğumda tanımdan bir problem varmış zaten deyip konuya girmişti ve çok eğlenceliydi.


Bilgesu Erdem:

Bende özel isimler var mı? Var. Yani bugüne kadar en keyif aldığım yayınlardan biri Nezaket Erden yayınıydı. İnanılmaz heyecanlıydım. Ve çok merak ediyordum ne olacağını, nasıl gideceğini, ihtimalleri ki şansımıza çok keyifli bir yayın oldu. Sonra Hakan Salınmış yayını benim için çok özel çünkü ilk konuğumuz ve inanılmaz bir sıcaklıkla karşılamıştı bizi gördüğü ilk andan beri. Muhakkak var ama şu an Burçin Yalçın yayını o da gerçekten çok keyif aldığım bir yayındı. Hepsinden keyif alıyorsunuz ama bazı insanlar bir tık fazla iz bırakıyor. Bende bu isimler daha bir iz bıraktı.


Serhat Kınalı:

Genelde konuklarla konuşurken ister istemez bir Ankara-İstanbul karşılaştırılması yapılıyor. Hani ne kadar doğrudur, ne kadar yanlıştır tartışılır ama genelde şunu duyuyoruz. Ankara'dan İstanbul'a gidenler, oyuncular, emektarlar, çalışanlar Ankara'daki samimiyeti bulamadıklarını söylüyorlar. Siz peki Ankara'da tiyatro için güzel işler yapan biri olarak muhakkak... Az önce de Bilgesu'nun dediği gibi röportaj yapmak istediğiniz kişilerle karşılaştığınızda sıcak bir samimiyet görüyorsunuz, duyuyorsunuz. Bunun nedeni ne diye sorayım. Ankara'nın özelliği ne acaba burada?


Bilgesu Erdem:

Benim yine fikrim şu yani İstanbul sanat anlamında da sanayileşmiş bir kent aslında. Yani Ankara daha sanki sanat sanat için, sanat toplum için derken... Hani İstanbul biraz hani tiyatrocuların da mesela para kazanmak için gittiği bir şehir. Yani aslında Ankara'da iş yapmayı çok seviyorlar ama hepsi için söyleyemem tabii ama yani benim fikrim para kazanmaları gerekiyor. Çünkü işte belki o parayla İstanbul'da diziden kazandıkları parayı belki bir tiyatro açarak, bir sahne açarak değerlendiriyorlar. Orada da yine o daha da kapitalist bir şehir aslında. Ankara da öyle, metropoller daha öyle ama İstanbul gerçekten yoğuruyor sanırım insanları, biraz daha makineleştiriyor.


Taha Altınkaya:

Ben de şey düşündüm, İstanbul'da çok kırıcı bir rekabet var. O kadar çok tiyatro, oyun ve temsil olunca daha çok belki kişiye erişme noktasında da böyle şeyler olabilir diye düşünüyorum. Böyle bir tecrübemiz Ankara'dan kısmen olduğu için de bu kanıdayım. Çünkü biz oylama yaptığımız dönemde bazı tiyatrolar diğer tiyatroların oyunlarını negatif değerlendirmeler yaparak düşürmeye çalışıyordu. Ne yazık ki böyle şeyler de olabiliyor. Tabii ki bu geneli temsil etmez. Ama böyle şeyler var. Ankara'da, Ankara bağlamında şeyiz ya, İstanbul'a göre bir kasabayız. Ama Türkiye'ye göre de büyük bir iliz. Bir samimiyet bence de var ve ulaşılamaz. Yerlerde görmüyor buradaki sanatçılar kendini. Diğerleri belki aşırı bir talep olduğundan, belki kendilerini isteyerek veya istemeyerek farklı konumlandırmış olabilirler. Ama Ankara'da öyle değil. İnsanlar sokakta yürüyebiliyor, Kıtır’a oturup bir şeyler içebiliyor, daha ulaşılabilir olmalarının da bir etkisi var.


Serhat Kınalı:

Peki, şimdi Ankara'da yıllardır tiyatro sahnelerine gidiyorsunuz, gidiyoruz hep birlikte. Bir de seyirci kitlesini konuşalım biraz daha. Her hafta veya haftada 1-2 kere veya ayda 1-2 kere gittiğimizde genelde aynı kişilerle karşılaşırız tiyatrolarda, devlet tiyatrolarında veya özel tiyatrolarda. Sizin böyle karşılaştığınız, hatta ekipler, gruplar oluyor mu veya gelen kitlenin tiyatro ile ilişkisini nasıl görüyorsunuz? Ayrıca üniversite öğrencilerinin sahneler ile ilişkisini nasıl görüyorsunuz? Öğrenciler kampüslerinden çıkıp ne kadar sıklıkla sizce sahnelere gidiyorlar?


Taha Altınkaya:

Güzel bir soru. Oyunlara gittiğimde seyirciyi çok gözlem, mikro düzeyde bir gözlemim yok. Yani dolayısıyla belli başlı kişileri tekrar görüyor muyum? Onu bilmiyorum. Ama şey bende hayranlık uyandıran bir şey. Mesela kişilerin tek başına bir tiyatroya gitmesi. Hani bağımsız olabilmeleri. Bu bende hayranlık uyandırıyor. Öyle insanları görünce hoşuma gidiyor. Bir gün bir çift görmüştüm. O da çok enteresandı. Yaşlı bir çiftti ve çok güzel giyimli gelmişlerdi. Şapkaları vardı, renkli falan. Enteresan güzeldi. Onun dışında şeye gelirsek, üniversitelerin tiyatroya yakınlığına. Şöyle bir şey var. Ben Ankara Sanat Tiyatrosu'na bir gün gittim. Orada bir yöneticiyle görüştüğümde eskiden şöyle bir örnek vermişti. Bu beni etkilemişti açıkçası. Eskiden bir hafta ODTÜ, bir hafta Hacettepe, bir hafta bir başka üniversite. Burayı kiralar her gün temsil yaparlardı demişti. Ve bunun ardından söylediği cümle şu. Şimdi bir ODTÜ'lü belki bir Hacettepe'li sorsanız AST'ı bilmeyebilir dedi. Buraya gelen bir yön var ama tiyatro aslında popüler, hala popüler bir şey. Ama popüler kültür içinde artık kendini biraz dışarıda buldu. Bu dışarıda bulmasını ben biraz tiyatro yönetenlere bağlıyorum. Yani zamanın ruhunu yakalamada sorunlar oldu.


Bilgesu Erdem:

Ya bir de tiyatro, yani soruyu cevaplayacağım ama Taha'nın dediği yerden alayım. Tiyatro böyle çok zamana ve mekana bağımlı aslında. Yani performans sanatları daha çok öyle. Ama şu an hani insanlar için şey çok daha kolay, o dijital platformlardan bir dizi izlemek, işte film izlemek, yine dijital müzik platformlarından müzik dinlemek. Hani biraz çağ çok kolay ve hız üzerine akıyor her şey. Bence onun da çok etkisi var yani tiyatronun diğer sanatlar kadar zamandan, mekandan bağımsız olmayışının. Aslında bu da çok da güzel bir şey. Her an biricik yani o anın tekrarı yok gerçekten.


Taha Altınkaya:

Mini bir parantez açacağım. Şu anda bence tiyatroları öğrenci ve en azından seyircinin öğrenci kesimi için lokomotifi üniversitedeki tiyatro toplulukları. Gerçekten mesela ODTÜ Oyuncuları topluluğu, Hacettepe'deki drama topluluğu. Bunlar gerçekten tiyatroya aktif bir şekilde katılım sağlıyorlar ve kendileri de üretiyor. Üretmenin de etkisiyle yakınlıkları çok fazla. Ama diğer taraftan baktığımda ben kendi eğitimimi de düşünüyorum. Tiyatroya gitmek, bir sinemaya gitmek kadar normalleşmemişti yani şu anki kuşak için.


Bilgesu Erdem:

Bir de tiyatro seyircisi olmak bence daha sorumluluk isteyen bir şey. Yani kalkmaman lazım. Öksürürken bile iki kere düşünüyorsun. Koltuğun gıcırdıyor, işte panikliyorsun falan. Yani ben biraz ansiyetik bir tiyatro seyircisiyim. O yüzden mesela çok böyle hırsla her oyuna gitmem yani.


Taha Altınkaya:

Mısır'ı yiyemezsin. Çok minik yine bir parantez. Çok konuştum ama. En son yayınımızda Esat Tanrıverdi. Van'a gittiğinde Van Devlet Tiyatrosu'nda halkın tiyatroya aşina olmadığı için başlarda çekirdek çitleyenlerinin bile olabildiğini söylemişti. Tabii ki bu da şehrin verdiği bir öğreti, bir kültür. Ankara'da belki korkutan tarafı da bu olabiliyor. Çok ciddi olmalısın Bilgesu'nun dediği tarafıyla.


Serhat Kınalı:

Evet ben şimdi sesler bozulmasın diye, bozulmasın diye başımı sallıyorum içimden evet evet diye bağırıyorum. Sesler bozulmasın. Yoksa gayet ciddi dinliyorum çok da katılıyorum gerçekten. Ve bir de pandemi girdi. Sanki 5 yıl önce, ben de biraz yorum katayım. 5 yıl önce öğrencilerin daha sık gittiğini görüyorduk. Dediğiniz gibi hem online platformlar hem araya pandemi girdi. Zaten Ankara'daki öğrenci kitlesi azaldı. Ve bir de bu öğrenciler biraz gerçekten soğudu tiyatrodan diyorum ve bir sonraki soruya geçiyorum. Tekrar Dördüncü Duvar röportajlarına, podcastlerine geri dönelim. Konuklarınıza sorduğunuz belli başlı sorular neler? Kalıp sorularınız var mı? Format sorularınız var mı? Konuklarınızdan hangi yorumları, bilgileri alıyorsunuz? Onu sorayım.


Bilgesu Erdem:

Ankara seyircisini mutlaka sormaya çalışıyorduk. Sonra araya pandemi girdi. Şu an mutlaka bir pandemi ve tiyatro sorumuz oluyor.


Taha Altınkaya:

Bu sefer de şey geldi. Pandemide yapılan online tiyatro hakkında ne düşünüyorsunuz?


Bilgesu Erdem:

Bir de dijital tiyatro, evet. Onun dışında bir de dördüncü duvarı yıkmak istiyorlar mı, istemiyorlar mı? Onlar için ne ifade ediyor dördüncü duvar? Bunu da soruyoruz.


Serhat Kınalı:

Evet o dördüncü duvar sorusu gerçekten güzel soru. Peki en çok yıkanlar kimler? Hangi oyunlar?


Bilgesu Erdem:

Çok güzel soru. Contra Boss'da baya yıkılmıştı. Beraber gittiğimiz bir oyunda da çok sık yıkılmıştı ve baya interaktif ilerlemişti ama şu an hatırlayamadım.


Serhat Kınalı:

Eyvah Nadir.


Bilgesu Erdem:

Ben de izlemedim onu.


Serhat Kınalı:

Genelde tek kişilik oyunlarda yıkılıyor. Daha seyirciyi dahil etmek için birazcık daha fazla o dördüncü duvar ortadan kalkıyor sanırım. Peki bunu konuştuk ama ben tekrar soracağım ya da şöyle sorayım. Gelecekte planladığınız işler var mı? Yazmışım buraya ama şöyle sorayım. Konuştuk bunu. Hangi çalışma alanlarından kişiler gelecek diye sorayım. Mesela ışık şefi gelecek mi? Mesela kostüm tasarımcısı gelecek mi? Böyle sormuş olayım.


Taha Altınkaya:

Dördüncü dönem başında gerçekten bir liste yapıp yani ekipte kimler var ve bu ekipte kimler varı tek tek erişip onlarla görüşmek istemiştim. Bazen şöyle şeyler olabiliyor. Çoğunlukla devlet tiyatrosu sanatçılarında bunu yaşamıyoruz ama mesela ben bir gişe memuruyla da görüşmek istedim. Hani onunla Dördüncü Duvar yapmak. Ama bazen bürokrasiye takıldığı durumlar oluyor. Bazen insanlar konuşmak istemiyor. Tabii ki bunları biz normal karşılıyoruz. Ama genelde şöyle oluyor. Biz merak ettiğimiz insanlara yavaş yavaş ulaşarak ve kapasitemiz içinde ilerliyoruz. Genelde şu güzel bir şey oluyor bizim için. Bir konuk aldığımızda merak ettiğimiz bir başka konuk olduğunda o konuğumuzun bağlantısı varsa bizi onun tavsiyesiyle gitmemiz bizim o konuğa daha kolay bir erişim sağlamamızı sağlıyor. Mesela en zor kısmı şu. Konuk olmak istemediği halde konuğumuz olan buradan selam olsun. Sınıf arkadaşım olduğu için oğlu, Mithat Erdemli sırf oğlunun hatırına gelmişti. Ve genel olarak bu tip röportajlarda bulunmayı istemediği için, sevmediği için, tercih etmediği için, katılmak istemediğini ama bizim zorlamamızda biraz da katıldığını söylemişti. Ama o da keyifli bir röportajdı. O şöyle bir dönüş yapmıştı bize. Ben katılıyorum açıkçası ama biz onu da geliştirmek istiyoruz. Mesela demişti ki, bilen için çok doyurucu bir içerik sunmuyorsunuz, hiç bilmeyen için de magazinsel bir noktada kalıyor olabilir misiniz diye bize sormuştu. Açıkçası hayatında hiç tiyatroya gitmeyen benim tanıdıklarım var. Bu yönüyle baktığımızda tiyatroyu o kadar derinlemesine incelediğimizde, akademik bir seviye yarattığımızda ne yazık ki o kadar ilgi çekici olmuyor ve tiyatro gerçekten çok niş bir alan. Dinleyen sayısı tiyatroya gidenlerin içinde bile aktif ilgisi olanları kapsıyor. Bundan dolayı da aslında biz çok magazine kaymamaya çalışıyoruz ama çok teknik de olmamaya çalışıyoruz. Biraz aradayız. Tabii ki eleştirilere açığız bu arada. ENTELANKARA dinleyicileri de bize sormak istediklerini iletebilirler. Bu şekilde toparladım.


Serhat Kınalı:

Peki güzel eleştiriler neler oluyor genelde?


Bilgesu Erdem:

Genelde yani aslında yapıcı anlamda şey duyuyoruz hani iyi bir iş yapıyorsunuz devam edin ya da işte bazen yine yapıcı ama işte şunu acaba şöyle mi yapsanız ya hani ya da işte Taha'nın dediği gibi hani biraz magazinsel mi kaldı işte biraz daha şunların üzerine mi gitseniz bazen mesela şey eleştirisi aldık bunu söylemek doğru mu şu an bilmiyorum ama yani biraz işte konukları rockstarlaştırıyormuşuz falan mesela ama şöyle yani rockstarlaşacaksa da tiyatrocular rockstarlaşsın. Biraz da onların olsun sahne. Ama yani hepsi başımızın üstüne. Hiçbir sıkıntımız yok zaten eleştirilerle. Bizi daha iyi yapar. Daha iyisi için çabalıyoruz.


Taha Altınkaya:

Herkesin hassasiyeti farklı. Hiç podcast ile karşılaşmamış biri mesela YouTube'da şöyle bir yorum da yapabiliyor. Video olsaydı iyiydi. Yani böyle de bir dinleyicimiz var. Rockstarlaştırıyorsunuz ve bu işin doğasına aykırı diyen bir dinleyicimiz de olabiliyor. Yani çok farklı uçlar. Herkesi de mutlu edemeyeceğimiz için biz de kendi yapabildiğimiz kadarını yapıyoruz.


Serhat Kınalı:

Çok güzel de bir iş yapıyorsunuz. Ben herkes için, tiyatro için de teşekkür edeyim. Son bir sorumuza geçeyim. Son olarak hem Ankara'dan hem tiyatrodan, Ankara tiyatro ilişkisinden beklentileriniz neler? Yani neler olsa çok güzel olur. Ankara'da şöyle şöyle işler çıksa ortaya tiyatro alanında güzel işler olur dediğiniz işler var mı? Hayalleriniz var mı?


Taha Altınkaya:

Şöyle Ankara'da Devlet Tiyatrosu ciddi bir otorite. Otoriteden kastım. 5000'in üzerinde koltuğu var. Ciddi bir arz yaratıyor. Ve şu an malum ekonomik koşullardan dolayı diğer tiyatrolar biraz kenarda, köşede kalıyor. Ben şu anda beklentim tiyatroların kapanmaması başta. Bu noktada tabii ki devlet tiyatroları da destek olmaya başladı ve sahnelerini açtı ama bu ne kadar yeterli bilmiyorum, içinde değilim. Ama en azından tiyatroların nefes alabildiği bir ortamın yaratılması şu an benim istediğim. Tabii ki biz de medya alanındayız. Medya alanında olduğumuz için onların işlerini gösterebilmek istiyoruz. Böyle bir misyon edindik zaten. Hikaye anlatma derdimiz var. Benim bakışım şu an böyle biraz... Mesela yine Esat Tanrıverdi'yle görüştüğümüz yayında tiyatro 1112 Garaj'ın kapandığına en çok üzülen kişi benim demişti. Ekonomi kötü olduğu için bilet fiyatları yukarı çıktı ve insanlar gidemiyor. Mesela öğrencilerin gidememesi bir sebebi de budur çünkü Devlet Tiyatrosu 30 lirayken özel tiyatro 30 liraya oyun oynayamaz. Böyle şeyler. Kötü konuştum, sen iyi tarafını anlat.


Bilgesu Erdem:

Yani ben de hayatta kalmalarını umuyorum ve alternatif tiyatroların da daha çok desteklenmesi gerekiyor bence. Umarım hepsinin yolu açık olur, umarım çok daha fazla seyircileri olur, sahnede ışıkları bol olur.


Taha Altınkaya:

Bu arada Ankara'nın sanatçıları cesaretli sanatçılar. Yani Sahne 367'yi tabii ki ekip daha geniş sanırım ama 3 kişi kurdu, 3 yeni mezun kişi kurdu. Bence Ankara'da cesaretli insanlar var, önlerinin açılması, en azından engellerin kaldırılması yeterli olacaktır. İstanbul'un bu yönden kuvvetli alanları var. Açık Hava Tiyatrosu Ankara'da çok sınırlı bir alanı kapsıyor ve pandemi henüz geçmiş değil. Bu alanlara yatırım falan hiç yapılmadı. Mesela DOT ormana taşındı, DOT Tiyatrosu. Ben aşırı heyecanlandım ya nasıl bir şey yapmış bunlar diye. Ankara'da bu örneklerin... Biraz da Ankara'daki tiyatronun endüstriyelleşmemesiyle bağlayabiliriz. Yani Türkiye'de İstanbul'da bir zirve var, endüstriyel tiyatro orada yapılıyor. Artık orada bir döngü var ve buradaki tiyatrolar... O kadar bunu döndüremediği için, finansal açıdan sürdürülebilir, kılamadıkları için problem burada. Biraz tiyatronun alternatif gelir kaynakları yaratması lazım ve kendini sürdürülmesi lazım. Artık sadece karnını doyurmakla değil, doyarak da tiyatro yapılması lazım.


Bilgesu Erdem:

Bir de şey gibi sanırım biraz söylediğinden ilham alarak söylüyorum. İstanbul böyle daha şımarık bir çocukken Ankara böyle daha bir memur çocuğu gibi ve İstanbul daha cesur işler denemeye müsait o anlamda. Çünkü evet endüstriyelleşmiş ve dolayısıyla insanlar çok daha kolay meydan okuyabiliyorlar. Rekabet çok kızgın ve farklı işler yapmaya daha çok teşvik ediyor. Ama Ankara'da da bir sürü çok cesur, çok dolu dolu işler yapmaya çalışan tiyatro var, sanatçılar var, performans sanatçıları var. Umarım daha çok farkında oluruz onların ve onları desteklemenin yolunu buluruz. Çünkü desteklemediğimiz şey, iyi bakmadığımız şey soluyor. O yüzden umarım daha iyi işler çıkarız. Hepimize çok fazla görev düşüyor.


Serhat Kınalı:

Kesinlikle öyle. Bu güzel umutla bitirmiş olalım. Ben çok teşekkür ediyorum her ikinize de. Bilgesu'ya da Taha'ya da, Tiyatro.co'ya da tiyatro için güzel işler yaptığınız için, Ankara için güzel işler yaptığınız için çok teşekkür ederim. İleride yine bir araya geliriz, yine sohbet ederiz tiyatro hakkında, sanat hakkında. Ama şimdilik bu kadar diyeyim. Bu soğukta da çok bekletmeyeyim sizi Ankara soğuğunda. Tiyatro.co'yu ziyaret edebilirsiniz. Web sitesini ve YouTube'dan takip edebilirsiniz. Instagram'dan mutlaka takip edin diyorum ve tekrar teşekkürlerimi sunup bu bölümü böyle kapatıyorum.


Bilgesu ve Taha:

Biz de çok teşekkür ederiz.

8 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page