top of page

Fiziksel Tiyatro #HAKKINDA Fiziksel Tiyatro Araştırmaları

Tatbikat Sahnesi'nde “Kalabalık Duası” oyununu izlemeye gitmeden önce aklımızda birkaç soru işareti var. Oyunun takdir gören bir oyun olduğunu biliyorduk ama fiziksel tiyatronun nasıl bir şey olduğundan pek emin değildik. Daha doğrusu her tiyatro oyunu zaten fiziksel değil midir gibi düz mantığa sahiptik. Fakat oyunun daha ilk beşinci dakikasında farkı anladık. Hmm evet bu farklı bir şey, bu gerçek anlamıyla fiziksel bir iş demeye başlamıştık. Oyuncunun her hareket, göz kapağından parmak ucuna kadar sergilediği her durum her duruş seyir zevkine katkı sağlar nitelikteydi. Sonra oyun bitti, hayran kaldık tabii. Fiziksel tiyatronun nasıl bir şey olduğunu anladık fakat bu sefer de oyunun ortaya çıkışına dair merak uyandı bizde. Hem fiziksel tiyatronun ne olduğunu daha detaylı öğrenmek için hem de Fiziksel Tiyatro Araştırmaları ekibinin proje hazırlık süreçlerine dair sorularımızı Kalabalık Duası oyunun yönetmeni Güray Dinçol hocamıza ilettik ve ortaya gayet güzel bu soru cevap podcasti çıktı.


ENTELANKARA: Fiziksel tiyatro nedir? Zaten her tiyatro fiziksel değil midir? Fiziksel tiyatroyu farklı kılan konuları sormak istiyoruz öncelikle.


Güray Dinçol: Fiziksel tiyatro deyince aslında elbette fiziksel olmayan hiçbir tiyatro türü yok gibi bir şey aklımıza geliyor ama biz yaptığımız alanı daha net tanımlamak adına fiziksel tiyatro tanımını kullanmayı tercih ediyoruz. Aslında benim anladığım ve ekibimizle de uyguladığımız anlamıyla daha fazla beden hareket ve oyuna odaklı, daha bedenselleşen, görsel olarak seyirciyi, bedenlerin enstrüman olarak daha ağırlıklı kullandığı bir performans dünyasına davet eden bir tür diye tanımlayabiliriz. Genel olarak Türkiye sahnelerinde alıştığımız anlamıyla tiyatro daha çok duygusal eylemler, ilişkilere dayalı bir tiyatro türü var. Bunun dışında her şeyin gerçekçi olmasının gerekmediği, sadece kendi oyun alanında oyun uzamını yaratan ve bunun içinde de enstrüman olarak bedeni ve bedenin sağladığı olanakları kullanan bir tiyatro türü diyebiliriz. Bu noktada sirkle kesişim kümesi var, dans sanatlarıyla kesişim kümesi var, sporla kesişim kümeleri var. Yani bedenin aktif olduğu ve bedenin olanaklarının oyuncu için de seyirci için de bir tür deneyime döndüğü bir tiyatro türü diyebiliriz.


ENTELANKARA: Fiziksel Tiyatro Araştırmaları nasıl bir motivasyonla kuruldu? Ne gibi çalışmalar gerçekleştiriyor?


Güray Dinçol: Fiziksel tiyatro araştırmaları, adından da anlaşıldığı gibi, iki ana çatıya odaklanarak kurulmuştur. Yani, bir araştırma yapmak ve bir sonuca odaklanmak yerine, öncelikli olarak sevdiğimiz tiyatral biçimlerini, üretme kaygısını ikinci planda tutarak araştırmaya odaklanıyoruz. Ekibimizle birlikte bir keşif süreci gerçekleştiriyoruz ve bu sürecin sonunda ortaya çıkan eseri, işi seyirciyle paylaşıyoruz. Bu süreci gerçekleştirmek için tercih ettiğimiz yöntem ise fiziksel tiyatro teknikleridir.


Türkiye'deki bu alanda sayılı uzmanlık okullarından birinde, "Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu" adıyla bilinen, dört yıl boyunca eğitim veren bir alternatif tiyatro okulunda ekip olarak bir araya gelmiştik. Bu okulun eğitimcileriyle, ilk öğrencileri ve katılımcılarıyla bir araya gelerek oluşturulmuş bir ekibiz. Dolayısıyla, temel amacımız farklı fiziksel tiyatro tekniklerine yoğunlaşıp bunları araştırmak ve bu araştırmaları seyirciyle paylaşabileceğimiz bir laboratuvar alanını açmaktır. Bizler, daha çok araştırma sürecine odaklanan ve bu sürecin takibini ve işleyişini merak eden, öğrenmeye dayalı araştırma tekniklerine odaklanan bir ekibiz. Elbette bu sürecin sonunda da bir eseri seyirciyle buluşturmayı amaçlıyoruz.


ENTELANKARA: Jacques Lecoq kimdir? Neden önemlidir?


Güray Dinçol: Jacques Lecoq, Fransız tiyatro eğitimcisi ve pedagogudur. Paris'te faaliyet gösteren Lecoq Okulu'nun kurucusudur ve uzun yıllar boyunca orada eğitmenlik yapmış, binlerce öğrenci yetiştirmiştir. Lecoq, tamamen tiyatro pedagojisine ve eğitim sistemine odaklanmış bir isimdir. Onu, sadece bir oyuncu veya yönetmen olarak değil, eğitim alanında yaptığı çalışmalarla tanırız. Kendisi, birçok farklı kaynaktan beslenerek oluşturduğu eğitim sistemiyle dünyanın birçok yerindeki okullara ilham vermiş ve birçok tiyatro okulunun temellerinin atılmasına katkıda bulunmuştur.


Yaptığı şey, farklı tiyatro geleneği ve ülkelerin tiyatro yapı biçimlerinin, sporun ve çağdaş sanatın, plastik sanatlarının birleştiği, melez bir tiyatro dilinin yaratılmasıdır. Yani, birimlere baktığımızda kendine özgün olmayabilir, ancak pedagoji olarak ürettiği sistem oldukça özgün ve kendine has bir yapıya sahiptir. Özellikle öğrenciler için, okul bir yaratıcı kanal açarak onları zorlayan ve iyi birer tiyatro üreticisi olmaları potansiyelini sağlayan birçok araç ve donanım sunar. Hala oldukça etkileyici olan okul, 2 yıl süren bir eğitim programına sahiptir. Bu iki yıllık sürecin ardından istenirse bir yıl daha pedagojik eğitim almak için okula devam edilebilir. Bu nedenle, aslında iki artı bir yıllık bir eğitim programı önerilmektedir.


Jacques Lecoq şu anda hayatta değil, fakat okul ve ekol hala faaliyet göstermektedir. Hem Paris'teki okulda hem de dünyanın farklı yerlerindeki okullarda devam etmektedir ve birçok Lecoq mezunu oyuncu hala dünya çapında çalışmalar yapmaktadır. Uluslararası ünü ve yaratıcılığıyla ön plana çıkan Lecoq, farklı kaynaklardan beslenerek kendine özgü bir tiyatro stili oluşturmuş ve öğrencilere, geleceğin tiyatro yapımcılarına yaratıcı bir kanal açmıştır. Bu nedenle, tiyatro tarihinde önemli bir figür ve fiziksel tiyatronun bugün dünya çapında duyulmasını sağlayan önemli isimlerden biridir.


ENTELANKARA: William Shakespeare’in "Macbeth" oyunundan uyarlanan "Şatonun Altında" ilk projeniz oldu. İkinci oyununuz ise "Kalabalık Duası" Oyun seçimlerinizde hangi konulara dikkat ediyorsunuz? Her eser fiziksel tiyatroya uygun mudur, uyarlanabilir mi?


Güray Dinçol: “Şatonun Altında” bizim ilk çıkış oyunumuzdu. Kendisi Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu’nda çalıştığımız stillerden, grotesk biçimlerden biri olan "buffon" dediğimiz özel bir stille çalışıldı. Bu oyun, Macbeth üzerinden yola çıkan bir uyarlama gibi görünmekle birlikte aslında hem biçimsel olarak hem de metin üretim süreci olarak tamamen özgün bir tiyatro araştırmasıydı. İkinci oyunumuz olan “Kalabalık Duası”nın tamamen zıt olduğunu söyleyebiliriz. İlk projemiz bir Shakespeare oyunu iken, ikincisi çağdaş bir yazar olan Volkan Çıkıntıoğlu'nun tek kişilik anlatı tiyatrosu metniydi. Yani aslında bu iki oyun birbirinden çok farklı, ancak birleştikleri nokta oyuncularının bedensel sınırlarını ve sahne üzerinde metni seyirciye aktarırken oluşturulabilecek tüm fiziksel sınırları ve bariyerleri ortadan kaldırarak yeni bir tiyatral dil geliştirmekti.


İlk oyunda grotesk bir biçim olan "buffon"ken, ikinci oyunda clown, modern soytarı, palyaço, meddah gibi geleneksel formlarla çağdaş sirk formlarının, hatta çağdaş dansın iç içe geçtiği bir araştırma oldu. Özetle, oyun seçimlerimizde asıl önemli olan bir konu değil, oyunun bizim sevdiğimiz ve araştırmayı önemsediğimiz tiyatral alanlara yol açıp açmadığıydı. Dolayısıyla, bu iki eserde de bu yol açtı. Birinde meddah ve clown gibi iki farklı türü araştırırken, diğerinde ise bu buffon gibi oldukça fiziksel ve bütün bir bedenin enstrümana dönüştüğü bir alan açtı bize. Konu bizim için önemli, ancak en temelde ismimizden de anlaşılacağı üzere daha çok biçimsel bir arayışı, estetik bir araştırmayı ve keyif veren bir arayışı önceliğe koyuyoruz. Bu arayışı gerçekleştirebilecek herhangi bir eseri sahneleyebiliriz. Yani, bu işte yeni üretilmiş bir metin de olabilir, Macbeth gibi bir klasik de olabilir. Bu konuda böyle bir sınırlama koymuyoruz yaratıcılığımıza.


ENTELANKARA: Fiziksel Tiyatro Araştırmaları ekibinin oyun yazım ve yönetiminde fazladan efor sarf ettiği noktalar var mı? Fiziksel tiyatro üretiminde zorlayıcı faktörler neler?


Güray Dinçol: Biz özellikle kendi projelerimizde zaman sınırı koymamaya özen gösteriyoruz. Genellikle düşünsel süreci aylara hatta bazen yıllara yayılan projeler üzerinde çalışıyoruz. Bu nedenle oyun, performans sırasında size yoğun ve fiziksel görünebilirken, arkasında uzun süren düşünsel ve fiziksel bir çalışma olduğu için aslında bizi zorlamıyor veya yormuyor. Bizi yoran uzun süre boyunca bir arada kalmak ve ekibi ayakta tutmak. Bu, motivasyon açısından önemli bir nokta. Aslında en temelde sarf ettiğimiz çaba, uzun ve sürekli çalışabilmek ve tüm bu süreklilik içinde ekibi bir arada tutabilmek.


Ancak Türkiye şartlarında özgür ve istediğimiz şekilde tiyatro yapmanın zorluğu öne çıkabilir. Uzun süren projeleri, seyirci kaygısını gözetmeksizin kendi araştırma isteğimizle yola çıktığımız işleri Türkiye sahnelerinde ve Türkiye tiyatrosunda yaşatmak ve ayakta tutmak kolay değil. Bu nedenle bizim için en zorlayıcı nokta, Türkiye gerçekliğiyle kendi araştırma isteğimizi birleştirerek özgün bir tiyatro olarak var olabilmektir. Hem kendi istediğimiz tiyatroları ve araştırmaları sürdürebilmek hem de seyirciyle buluşabileceğimiz formları keşfetmek için çaba harcıyoruz. Türkiye'nin tiyatro ortamında bu dengeyi sağlamak gerçekten zorlu bir süreçtir.


ENTELANKARA: Göz kapağından parmak ucuna kadar her hareketini soluksuz izlediğimiz oyuncularınız nasıl bir hazırlık sürecinden geçiyor da bu noktaya ulaşıyor?


Güray Dinçol: Çok teşekkürler oyuncularımız adına. Genel olarak bu aslında duyduğumuz bir şey. Bu birazcık galiba Türkiye’de seyircinin seyretme alışkanlığı ve gördüğü şeylerle de ilgili. Yani aslında bizce oyuncularımız olması gerektiğinin çok çok üstünde bir fiziksel performans sergiliyorlar ama alışa geldiğimiz şey genelde Türkiye sahnelerinde bu olmadığı için seyirci için böyle çok şaşırtıcı bir hal alabiliyor. Bu noktada şöyle bir şey yapıyoruz: Tabii ki idmanlı, bedeni ile oyun kurmaya açık, bunu zaten hali hazırda kendi pratiklerinde seven, bundan keyif alan oyuncularla çalışmaya gayret ediyoruz. Baştan zaten oyuncu öyle bir sürece bir anlamda hazır geliyor. Onun dışında demin de söylediğimiz gibi uzun süreli bir takvim oluşturuyoruz. Oyuncuyu kısa vadede hırpalayıp yormaktansa zaman içinde hazmederek, demlenerek araştırmalar yapacağı, ona hem fiziksel hem ruhsal araştırma, düşünme, hazmetme alanını sağlayacak bir zaman sunmaya gayret ediyoruz. Dolayısıyla oyunun kondisyonu sıkışmıyor, zamana yayılıyor. Oyunu bir tür spora benzetiyoruz o noktada. Oyun, uzun soluklu bir antrenman sürecinin sonunda seyircisiyle buluşuyor. Ama en temelinde aslında bu alanlara meraklı, istekli, arzulu, bedenini enstrüman olarak kullanmakta kendini mutlu ve özgür hisseden oyuncularla buluşup bir de zamana yayılan bir antrenman takvimi ve prova takvimi çıkarınca aslında gördüğünüz sonuca ulaşılıyor diyebilirim. Çok teşekkürler.


Güray Dinçol hocamıza teşekkür ediyorum katılımı için. Biz izleyiciler olarak böyle güzel oyunları daha çok görmek isteriz tabii ki ama hocamızın da dediği gibi emek isteyen, uzun süreçlerin sonucunda ortaya çıkan işler bu işler. Keşke çok daha fazla destek göre bu güzel işler. Belki ileride görür umuduyla bölümü kapatıyorum. Görüşmek dileğiyle...


Podcastlerimiz Spotify, Apple, Google ve hatta YouTube'da...

21 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page