top of page

Seren Erciyas #8 ENTELANKARA

Güncelleme tarihi: 20 Ara 2021



Ankara'da yaşayan, yaşadığı şehri seven, sosyal biriyseniz yolunuz muhakkak Lavarla'dan geçmiş olmalı. Benim de ilk zamanlarından bu yana takip ettiğim bir oluşum Lavarla. 2015'den beri Ankara'daki önemli bir boşluğu dolduruyor.


Bu bölümümüzde Lavarla denilince akla gelen isimlerden biri var. Lavarla'nın şef editörü Seren Erciyas'a yönelttik sorularımızı. Erciyes değil Erciyas. Şimdi uzatmıyorum ve Seren Erciyas'ı dinliyoruz.


Seren Erciyas: Merhaba ENTELANKARA. Beni de podcastinize davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Lavarla ekibi adına ve Lavarla vesilesiyle burada olduğum için çok mutluyum.


ENTELANKARA: Kaç yıldır Ankara'dasınız?


Seren Erciyas: İki yıldır Ankara’da değilim. 2020 şubat ayında Ankara’dan İstanbul’a taşındım. Evlilik sebebiyle geldim ama asıl niyetim İstanbul’da bir şeyler yapmaktı. Ankara ve Lavarla’yı bırakmış değilim. Hala devam ediyorum Lavarla’daki görevlerime, Ankara’yı da sık sık ziyaret etmeye çalışıyorum.


ENTELANKARA: Sizi Ankara'ya bağlayan nedenler neler? Kısacası neden Ankara'dasınız. Bu bir seçim mi, yoksa zorunluluk mu?


Seren Erciyas: Aslında Ankara bir zorunluluk olarak başlayıp bir tercihe dönüşüyor, birçoğumuzun hikayesi bu şekilde. Benim öyle değil. Ben Ankara’da doğdum, 10 yaşıma kadar da Ankara'da yaşadım ve tekrar 18 yaşımda üniversite için tekrar Ankara’ya döndüm. İsteyerek ve özlediğim için döndüm, bilerek Ankara’yı yazdım tercihlerde. Beş sene süren üniversite yıllarımda ayrı, işe girdikten sonraki beş yılda ayrı Tadını çıkardım Ankara’nın ve hep çok zevkliydi. Çünkü hep bir şeyler peşindeydik ve hep de benimle aynı heyecanı paylaşan arkadaşlarım vardı çevremde. Buna zaten hep çok şükrederim. Beraber ürettik Ankara’da, beraber eyledik. Yeri geldi sürdüremedik. Birimiz bir şey kurdu öteki onun peşinden, öteki bir şey kurdu bu sefer ben onun peşinden derken Ankara bana bu arayışta olma, harekete geçme halini katmış oldu. Tek sebebi elbetteki Ankara değil bu halin. Ama Ankara'da olmanın buna katkısı çok büyük bence. Çünkü arkadaşlarınla bir araya gelip düşündükçe düşünüyorsun. Fikir dolu sohbetler, hele kışın. Ayaz günlerin içerilere kapanıp kapanıp. Hani civcivler akşamları dip dibe bir köşeye üşüşürler ya, civciv besleyenler bilir kutunun dibinde. Aynı onlar gibi civil civil fikir peşinde koştuk hepimiz. Gençtik de üniversite yıllarında ve Ankara diye aslında birbirimizin Ankara haline bağlandık. O yüzden de bence bu denklemden Ankara’yı çıkarmak çok zor, bu insanları da hayatımızdan çıkarmadığımız müddetçe.


ENTELANKARA: Ankara'da hangi mevsimde, hangi güzergahta yürümeyi seviyorsunuz? Neden?


Seren Erciyas: Çok fazla güzergahtan yürümeyi seviyorum. Mesela Kızılay - Necatibey üzerinden Bahçeli’ye, oradan Emek’e, Emek’in ara sokaklarına. Kuğulu Park’ın Bulvar tarafından Bulvar boyunca Ulus’a yürümeyi çok seviyorum. İlk de burayı sevdim ben aslında. Çünkü ben küçükken babamın Anafartalar Caddesi’nde bir yün dükkanı vardı. Annem elimden tutardı benim, ara ara bu dükkana giderdik. Ve artık hangi dolmuştan nerede iniyorduysak oradan Bulvar boyunca Ulus’a doğru yürürdük. Ve benim de aklımda hep İller Bankası binasının altın sütunlu, iki yanında sütun olan girişi kalmıştı. Artık çocuk aklımla orası nasıl ilgimi çekmişse, yıkılması da mesela benim ondandır çok etkiledi. Arkasından epey yas tuttum, hala daha tutuyorum ve hala çok öfkeliyim! bu konuda.


ENTELANKARA: Kahvenizi nerelerde içersiniz?


Seren Erciyas: Kahvemizi biz Abay Kunanbay’da Variante diye bir kahvecimiz vardı. Benim evim Nene Hatun’nun başında olduğu için çok sık oraya giderdim ve orada buluşurduk arkadaşlarla orada içerdik. Ama onun dışında Suluhan’da türk kahvesi içmeyi ben çok severim. Çünkü bozmadıysa eğer Suluhan’daki türk kahvesi çok lezzetli oluyor. Şu an için aklıma gelenler bunlar.


ENTELANKARA: Tamamen boş bir gününüz var. Ankara ile başabaş kaldınız. Bu boş gününüzde neler yapar, nerelere uğrarsınız. Günü ve hatta geceyi nasıl kapatırsınız?


Seren Erciyas: Çok zor bir soru :) Tak diye de insanın aklına gelmiyor. Daha önce de aslında düşündüm bu soru üzerine ama, bol bol yürüyerek geçeceğini söyleyebilirim. İçinde de Ankara Kalesi’ni muhakkak barındırır, Ulus’u muhakkak barındır. Arkadaşlarımla kahvaltı yapmayı çok seviyoruz. Önceliğim herhalde evde bir kahvaltı etmek olur hep beraber. Sonra da muhakkak Ulus’a giderim, kale tarafına. Çıkrıkçılar’ı şöyle bir kolaçan ederim. Belki kelepir birkaç bir şey alırım. Anafartalar’dan çorap alabilirim. Hanları gezerim Kale’nin etrafındaki. Erimtan’ın bahçesinde oturum muhakkak. Bir çay kahve bir şey içerim. Oranın manzarası çok güzeldir gerçekten. Hala saklı bir cennet gibi o bahçe, henüz çok fazla keşfedilmedi. Antikacıların oradan yürürüm, Çıkrıkçılar’dan çıkmıştım, antikacıların oradan yürüyerek aşağı sallanırım, Gençlik Parkı’na çıkarım. Oradan dolmuşla Esat Dörtyol’a geçerim ve Tunalı’ya inerim Dörtyol’dan. Şinasi veya Akün’de tiyatroya gitmeyi ben çok seviyordum. Varsa bir oyuna giderim ve çıkınca da muhakkak Kıtır’da kokoreç yer ve eve doğru yürürdüm. Bu birazcık hayalimdeki ideal noktalarla Ankara’da yaşarkenki rutinlerimin birleşimi oldu, güzel oldu.


ENTELANKARA: Lavarla ne zaman ve nasıl başladı?


Seren Erciyas: Lavarla 2015 yılında Serkan İzci’nin Instagram hesabıyla başladı. 2016 Ocak ayında da ben dahil oldum birkaç arkadaşla beraber ve web sitesini kurduk. O zamandan beri de Serkan’la beraber yürütücülük yapıyoruz. Ama işin mutfağı çok çok daha kalabalık ve koşturan heyecanlı insanlar var bu mutfakta. Gerçekten gönüllü çabalayan bir ekiple yürüyor işler. Ve tabii ki değerli hikayeleriyle ve yazılarıyla yazarlar da buna dahil, bu ekibe dahil, katkıda bulunan insanlar da bu ekibe dahil. Ankara'da hayat yok diye genel bir şikayet vardı ve biz bu şikayetin, bu sürekli anlamsızca bir ezbere dönüşerek tekrarlanan bu cümlenin peşine düştük önce. Çünkü Ankara her anlamda yapılacak bir çok şeyin olduğu, kaliteli etkinliklerin yapıldığı bir şehir. Tek handikapı Lavarla’nın çıktığı dönemde bunların herkesçe duyulamamasıydı. Biz de sosyal medyanın imkanından yararlandık. Neredeyse herkesin akıllı telefonu var. Şimdi böyle deyince de aklıma “telefonunu çıkar”cı dayılar geliyor da valla uzun süredir kovamıyorum zihnimden, kendilerine çok öfkeliyim, neyse. Akıllı telefon ve sosyal medya kullanımı yaygınlaşınca insanların dışarıda vakit geçirmeye daha çok teşne olması, birçok yeni mekanın açılması, Behzat Ç. ile bir Ankara furyasının başlaması, Bir Ankara sevgisinin oluşması hepsi aynı döneme denk geldi. Ee biz de kendi sosyalliğimizi yaratalım dediğimiz bir yerden Lavarla türedi, oradan Lavarla’yı ortaya çıkarmış olduk ve hem biz öğrendik, hem duyurduk. Gerçekten bizim de bilmediğimiz çok şey vardı ve yolda çok fazla şey öğrendik. Hatalarımız, yanlışlarımız birçok şeyimiz oldu. Ama hepsinden ders alarak, düşe kalka, vazgeçmeden, takipçilerin de desteğiyle bugüne kadar geldik. Ee zaten ilk başladığı gibi devam etmedi. Yolda da çok evrildi düşüp kalkmalarla beraber. Aslında biz de kervan yolda düzülüre inanan bir ekibiz. Böyle böyle bugüne kadar geldi ve işte siz Lavarla’yı nasıl görüyorsanız o şekli almış oldu.


ENTELANKARA: Lavarla hayatınızda ne kadar yer kaplıyor? Onunla mutlu musunuz?


Seren Erciyas: Artık tüm hayatımı kaplıyor Lavarla. Benim için uzun zamandır hayal ettiğim bir şeydi bu. Tam zamanlı işimin olması yani. Şu anda Lavarla için çalışıyorum, üretiyorum, Lavarla için kafa yoruyorum. Bir gelir modeli oluşturmaya odaklandık. Kar amacı gütmeden ama gelir elde ederim bunu tam zamanlı bir iş çevirmeye çalışıyoruz. Bu sayede tüm eforumuzu Lavarla’ya sarf etmek istiyoruz, tüm vaktimizi Lavarla için harcamaya ve tam zamanlı Lavarla’ya odaklanmak istiyoruz. Nitelikli işler ortaya çıkarmak istiyoruz. Bunu yaparken tabii göz önünde bulunduracağımız çok fazla şey var. Ama önceliğimiz kesinlikle ve kesinlikle samimiyeti ve çizgiyi bozmamak. Ve ben bu durumdan çok mutluyum. Umudum Lavarla’ya emek veren arkadaşlarımla beraber sadece bu işi yapabilmek. Yeni projeler üretebilmek. Ankara’da birçok insanla, birçok oluşumla beraber çalışarak şehir için değer yaratmak.


ENTELANKARA: Lavarla Ankara’da nasıl bir boşluğu dolduruyor?


Seren Erciyas: Lavarla’nın bu kadar sevilmesinde, bu kadar takip edilmesinde de bu sorunun kendisi var aslında. Lavarla bir boşluğu dolduruyor. Lavarla Ankara’daki doğru ve güncel bilgiyi tek bir yerden, samimi ve güvenilir bir şekilde elde edebilme ihtiyacına cuk diye oturan bir girişim oldu. Hikayeleri, duyguları, anlamları bir araya getirdi. Etkinlikleri, olan biteni, şehirden haberleri bir araya getirdi. Bunu yaparken de samimiyetle, kırmadan, ayrıştırmadan yaptı ki zaten üretim yaptığımız alan kolay kolay dışlayıcılığa kaçan bir alan değil. Yani hani maksimum Ankara sevmeyenleri dışlamış olabiliriz gayri ihtiyari bir şekilde :) O da yani niyet o olmadan, bir varsayım olarak konuşuyorum. Bu samimiyetin de ben takipçiler tarafından hissedildiğini biliyorum, bunu anlıyoruz, geri dönüşlerden de anlıyoruz.


ENTELANKARA: Hangi zamanlarda ruhunuzu boğuyor Ankara?


Seren Erciyas: Ankara çok küçük geldiğinde, yetmediğinde boğuyordu beni. Şehirdeki her şeyi keşfetmişim, artık yeni bir şey bulamayacakmışım gibi hissettiğimde. Bu his bazen iyi geliyor, güven veriyor ama bazen de öyle bir boğuyor ki başka yerlerde bir şeyleri kaçırıyormuşsun gibi bir telaşa kapılıyorsun. Ben de ayrılırken zaten en çok bu hisle ayrıldım. Güvelerin ışığa toplaşıp ışığa çarpıp durması gibi ben de kendimi Ankara’da duvarlara çarpan bir güve gibi hissettiğimde gitmek istedim aslında. Ankara’yı sevmediğimden değil Ankara bana yetmediğinden. Konfor alanımdan çıkma sevdası diyebiliriz. Başarı hikayesi satanların uydurmuş olduğu bir şey işte biz de bu şeyin peşinden gönüllü koştuk.


ENTELANKARA: İçerisinde Ankara'yı bulup gülümsediğiniz ya da hüzünlendiğiniz edebi eserler, sanat eserleri hangileri?


Seren Erciyas: Bu hüzünlenme meselesi ben İstanbul’a gelince başladı tabii Ankara’da yoktu. Ben Ankara’yı birçok yaşanmışlık ve anıyla bıraktım. Dostlarımı bıraktım, üniversite yıllarımı bıraktım, ilk işe girişimi bıraktım, Ankara sokaklarında sevdiğim biriyle el ele ilk kez yürüyüşümü bıraktım. Bunlar Ankara’dayken o kadar anlamlı ya da hüzünlü gelmiyordu. Yani bugün olduğu kadar gelmiyordu. Ama şimdi her şeyden bir Ankara anlamı çıkarıyormuşum gibi hissediyorum. Mesela İstiklal’de yürüyorum, Ankara apartmanı çıkıyor karşıma, buruklaşıveriyorum. Geçen gün Kadıköy Bahariye’de yürüyorum, Ankara pastanesi var önünden geçerken hüzünleniyorum. Halbuki yani belki Ankara’yla alakası bile yok, Ankara pastanesinin, belki sahiplerinin. Ama işte bir isim bile yetiyor bir anda görünce. Buraya geldiklerinde arkadaşlarımla Mongeri binasına gittik Şişli’de, bir sergi için. Ve buranın mimari özelliklerinden ötürü sanki al binayı Ulus’un ortasına koy, cuk diye oturur gibi geldi bana ve Ankara’yı özledikçe gidilecek bir yer olarak işaretledim kafamda. Barış Bıçakçı okumak mesela daha anlamlı artık. Yanii tabii böyle deyince de sıla hasreti çeken bir gurbetçi gibi oluyorum ama değil. İstanbul’un hikayeleri de beni çok heyecanlandırıyor. Yeniden besleniyormuşum gibi hissediyorum. İlk zamanlar Ankara'yı terk etmiş olmak, pandemi dönemine de karantina dönemine de denk geldiği için benim için çok zordu. Çünkü burada yeni bir hayat kuramıyordum. Arafta kalmış gibiydim ama şimdi şimdi gerçekten yeniden besleniyormuşum gibi hissediyorum. Bir de çok güzel bir ekiple gönüllü bir işte çalışıyorum ben burada. Karakutu Derneği’nin Hafıza Yürüyüşleri’nde anlatıcılık yapıyorum. Bu sayede İstanbul’a bambaşka bir açıdan baktım ve İstanbul’la çok başka yerlerden tanışmış oldum. Buraya gelip Ankara’da Ankara demek saçma elbette. Kimse beni sürüklemedi buraya, ben kendi isteğimle geldim ama işte hani uzak ve o an için erişilemez olan her şey için olduğu gibi Ankara için de büyük bir özlem duyup her şeye anlam yükleme peşindeyim. Hatta bir ara şeyi düşündüm. “Ankara in İstanbul” gibi bir paylaşımlar mı yapsam sonra yok abartmayayım, o kadar da romantik olmayayım dedim.


ENTELANKARA: Ankara'da en sık gittiğiniz tiyatro salonları hangileri?


Seren Erciyas: Şinasi en sevdiğim sahne. Akün’e de çok sık gidiyordum. Evime yakınlardı ve çıktığımda eve rahatça yürüyebileyim diye buraları tercih ediyordum.


ENTELANKARA: Şu sokağı, caddeyi, bulvarı yürürseniz Ankara’yı az çok tanıtım olursunuz dediğiniz yollar var mı?


Seren Erciyas: Atatürk Bulvarı tabii ki. Aynı anda birçok şeyi barındırıyor. Ve Ankara’da herkesin muhakkak ki ve mecburan uğradığı Kızılay’ı da içinde barındırma sebebiyle bence kesinlikle Atatürk Bulvarı.


ENTELANKARA: Lavarla’nın en çok özendiğiniz üretimleri neler?


Seren Erciyas: Her şeyi özenerek ve büyük samimiyetle yapıyoruz. Yapalım olsun, yaptık oldu gibi bir anlayışımız yok. Dışarıdan özensiz görünen bir şey varsa da ona mecburuzdur. İmkanlarımız o kadardır ve o imkanlara mecburuzdur ama yine de elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmışızdır. Her şeye özeniyoruz. Lavarla, kıymetlimiz.


ENTELANKARA: Son yıllarda izlediğiniz ve aklınıza yer eden tiyatro oyunu var mı? Konser de olabilir. Hatta genelleyelim etkilendiğiniz herhangi bir sahne etkinliği diyelim.


Seren Erciyas: Ben çok sık konsere gitmem. Konser sevmem. Pandemi öncesi tiyatroya gidiyordum onda da çok sık unuturum gittiğim oyunları. Okuduğum kitapları da unuturum. Ama hiç unutmadığım bir oyun var benim Yastık Adam. Devlet Tiyatroları’ında izlemiştim, Şinasi’de. Üniversitede idim izlediğimde. Uzun süre etkisinden çıkamadım. Şimdi Ankara’ya ilk gelişimde de tiyatro kütüphanesine gidip izleyeceğim Yastık Adam’ı.


ENTELANKARA: Katlanır sandalyenizi alıp gittiğiniz yerler nereler Ankara'da?


Seren Erciyas: Maalesef üniversite kampüsleri. Bilkent ve ODTÜ, mezun olabildiğim için girebildiğim kampüsler. Maalesef dedim çünkü mezunların kampüs keyfini biraz bencilce buluyorum ben açıkçası. Kampüs’e giremeyenleri yani Ankara’nın çok büyük bir kısmını dışlamak anlamına geliyor bence bu. Bunda biraz şehirde belli kişilere açık yeşil alanları bulma kolaylığı, şehrin geri kalanını dışlama ‘ben buldum, diğerleri ne yaparsa yapsın’cılık gibi geliyor bana. Bunun dışında da Ankara’ya geldiğimde Portakal Çiçeği Parkı’nda oturuyoruz ikidir, orayı da çok seviyorum.


ENTELANKARA: Üç yazar ve üç yönetmen ismi istesek sizden?


Seren Erciyas: Ben böyle sorulara kolay kolay cevap veremiyorum. Üzerine uzun uzun düşünsem de cevap bulamıyorum ki bu podcastleri dinliyorum, her dinlediğimde de acaba ben ne diyebilirim diye düşünüyorum. Çünkü ne söylesem bir ötekine haksızlık gibi geliyor bana. Ama yazar deyince benim en sevdiğim yazarlardan bir tanesi Orhan Pamuk gelir aklıma. Çünkü şuradan bir yerden gelir, hala azar azar okuyorum romanlarını ki hemen bitmesin, hayatımın geri kalanına da yetsin. Ama Veba Geceleri’ni yarım bıraktım. Pandemide bana gerçekten çok ağır geldi ve uzunca bir süre de elime alacağımı düşünmüyorum. Allah ömür versin de yaşlılığıma belki diyelim. Onun dışında da Barış Bıçakçı sevdamızı kimse sorgulamasın. Son kitabını yakın arkadaşım hediye etti. Bu hafta içi ankara seyahatim var hatta yolda okurum diye yanıma alacağım. Bir de son zamanlarda hikayeciliği ve anlatımıyla beni çok heyecanlandıran Şükran Yiğit var. Son kitabını okudum ben, Burası Radyo Şarampol. Ondan önce de Lavarla’da Can Öktemer ile birlikte yürüttüğümüz @ankarapartmanlari ile işbirliği yaptığımız bir seri var, Mekanlar ve Hikayeler diye. Farklı yazarlardan mekanlar üzerine hikayeler, kendi hafızalarında kalan hikayelere dair kalan noktalardan yola çıakrak ördükleri, yazdıkları hikayeleri alıyoruz. Şükran Yiğit o seri için bir hikaye yazmıştı ve ben okudumda çok heyecanlanmıştım. Ondan sonra da hemen gidip Burası Radyo Şarampol’u aldım okudum ve beni yanıltmadı. Uzun zamandır gerçekten bu kadar heyecanlı bir kitap okumamıştım. Zaten yakın zamanda da Atilla İlhan roman ödülünü aldı bu kitapla. Kalemi var olsun diyelim. Yönetmen işine gelirsek, o da benim için çok zor bir konu. Çok film izliyorum. Hatta bu sene gereğinden çok fazla film izledim. Başka işlerden çalarak filmlere zaman ayırdım. Ama say deseniz sayamam. Soruda da en sevdiğin denmediği için son zamanlarda sevdiğim yönetmenleri sıralayıvereyim. Bu ara, bu birkaç senedir kaliteli korku filmleri izlemeye bayılır oldum. O yüzden Ari Aster yeni film çeksin diye pusuda bekliyorum. Onun dışında Luca Guadagnino var. Call Me by Your Name’den biliyoruz onu aslında. Suspiria’sına da bayılmıştım ben. Ve en son bir mini dizisini izledim, We Are Who We Are. Benim için gerçekten çok ayrı bir yere oturdu. Şimdilik bunları söylemiş olayım.


ENTELANKARA: Son zamanlarda izlediğiniz ve sizi etkileyen birkaç film veya dizi önerisi alsak? Neden etkilediklerini de öğrenirsek harika olur.


Seren Erciyas: Ben buna son izlediğim filmi söyleyeyim, A Single Man. Bir Tom Ford filmi. Aynı yönetmenin de bundan önce Nocturnal Animals filmini izlemiştim. Sonra ben Nocturnal Animals’ı izlediğimde bir şüphe peydah oldu bende. Allah Alllah acaba bu Tom Ford modacı olan Tom Ford mu diye ama bir yandan da fikir saçma geliyor çünkü konduramamak da demek istemiyorum ama ne alaka. Evde de yalnızım ama Google’a bile yazmaya çekiniyorum. Sanki böyle bir gören olacakmış, bana “Saçmalama be!” diyecekmiş gibi. Saçma sapan önyargılarımız işte. Sahiden de filmin yönetmeni modacı olan Tom Ford’muş. Zaten Gucci için çektiği moda reklamları varmış, ben de öğrenmiş oldum. Gerçekten çok iyi bir filmdi. Geçen bir arkadaşıma önerdim o da bana Tom Ford’un A Single Man filmini önerince bir Tom Ford görsel şöleni daha yaşamış oldum. Başka da filmi yok zaten. Ama ikisini de ben tavsiye ederim. Dizi önerisi olarak da mini dizilerden gidersek önceki sorularda We Are Who We Are’ı demiştim zaten, Blu TV’de var. Bu bir gençlik hikayesi, ilk gençlik hikayesi. Bu yüzden de beni çok derinden etkiledi. O ilk gençliğin heyecanlarını hatırlayabilmek bana geleceğe dair umut veren duygulardan birisiydi, o yüzden çok sevdim. Bir diğer mini dizi ise Amy Adams’ın başrolünde olduğu Shap Objects. Bu da etkileyici bir atmosfer. Hikayenin işleniş biçimi, hiç acele etmeden karaktere uzun vakit ve emek ayrılması. Adım adım sonuca gitme gibi benim sevdiğim türden bir akış bu. Böyle deyince de ben çekim tekniğidir, analizidir onlardan çok fazla anlamam. Bana hissettirdiğine bakarım filmin, bende uyandırdığı çağrışımlara bakarım. Bir kitap okumak gibi düşünebiliriz bunu. Yani bir kitap okurmuş gibi tanıdık hisler ararım filmde de, tanıdık haller ararım. Kendimle özdeşleştirmeye çalışırım. O bakımdan benim beğendiklerim iyi filmlerdir, diziler midir bilmiyorum. Ama bende muhakkak bir dişe dokunmuşlardır.


ENTELANKARA: Aynı soruyu kitaplar için sormuş olalım. Son zamanlarda severek okuduğunuz kitaplar hangileri oldu? Nedenler yine önemli. Neden sevmiştiniz?


Seren Erciyas: Burası Radyo Şarampol demiştim önceki sorularda. Bir de Peyami Safa’nın Yalnızız romanı var beni son zamanlarda etkileyen bir roman olarak. Hani güzel bir yemek ya da bir şey yedikten sonra üzerine başka bir şey yemek istemezsiniz ya o tat ağzınızda kalsın ve tadını çıkarmak için, tadının tadını çıkarmak için ve o tat gitmesin diye. Yalnızız’da bende böyle bir tat bıraktı. Sanki hemen ardında bir şey okuyunca o tadı koruyamamışım, yeterince hakkını verememişim, üzerine birazcık daha düşünmem gerekiyormuş gibi hissettim. Güzel bir romandı.


ENTELANKARA: Son sözleri tamamen size bırakıyoruz. Yaptıklarınıza, yapacaklarınıza, üretimlerinize dair neler söylemek istersiniz. Ankara sakinlerine son tavsiyelerinizi, önerilerinizi, umut aşılayan aforizmalarınızı dinliyoruz.


Seren Erciyas: Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki uzun süren karantina günlerinde tek tük yazılar dışında Lavarla çok da varlık gösteremedi. Ama şimdi bin kaplan gücünde geri döndük, sezona tam hız girdik. Festivallerin bu sene fiziksel mekanlara inmesi, yeme içme mekanlarının açılması. Bunların hepsiyle beraber şehir canlanınca haliyle Lavarla’da canlanmış oldu. Ankara Keşif Haritası Pusulası’nın ikincisi için çalışıyoruz, çok yakında o da. AnkaraAks beraber uğraşıyoruz. Bu ikincide beraber işbirliği yaptık. Onun dışında yayın anlamında güzel seriler, yeni yazarlar kalemler, artık daha da Ankara dışı konulara yer verdiğimiz için çeşitlendi. Bizim de yakın zamanda bir podcast müjdemiz olacak bu arada. Başka projeler de yolda. Niyetimiz Ankara’ya yüklenen anlamları bulmak. Bu anlamaları çoğaltmak, yeni anlamlar yüklemek, bilinmeyen hikayeleri keşfetmek. Bilinenlere farklı açılardan yaklaşmak. Öte yandan yeniden sahaya inmek. Daha önce de yaptığımız gibi. Onun dışında etkinlik sirkülasyonunu, tüm etkinlikleri duyurarak ve destek olarak arttırabilmek, yani buna katkı sağlayabilmek daha doğru bir ifade olur. Ankara’da samimiyetle yapılan güzel işlere cesaret verebilmek. Bu işlere kalkışırken “Ya Lavarla var, bize muhakkak destek olur,” fikrinin o işi yapanlar için bir motivasyon, bir itici güç olmasını sağlamak. Bu sayede geçtiğimiz beş senede yapmaya çalıştığımız gibi Ankara’da işbirliği kültürünün gelişmesine katkı sağlamak. Ve hep Ulus’u korumak, kollamak. Ankara’nın kültür sanat anlamında cesaretlenmesine, çeşitlenmesine bir hızlandırıcı rolü oynayarak destek olmak. Bir de şu var bizim için önemli olan. Yeni dönemde İstanbul ile daha da sık çalışmak istiyoruz. Yeni bağlar kurmak istiyoruz. İki şehir arasındaki köprülerden birisi de biz olmak istiyoruz. Çünkü özellikle yaratıcı sektörler, girişimcilik sektörü ve kültür sanat alanında bir insan sirkülasyonu var iki şehir arasında. Çünkü sürekli birileri Ankara’dan İstanbul’a ya da İstanbul’dan Ankara’ya taşınıp duruyor. Bir şehri bırakıp ötekine gidenler bıraktığı şehre geri dönüyor. Bir arayış var sanki, bir olamayış. Sanki iki şehir bir yapboz gibi birbirini tamamlıyor ama aynı anda ikisinde de fiziksel olarak yaşamak mümkün olmadığı için ortaya bir tercih sorunu çıkıyor. Birinde kalınca sanki ötekinde olan bir şey kaldığın yerde hep eksiki ya da tam tersi. Bu artık bir his midir, bir tecrübe midir, bunun adını koymak. Adını koymasak bile, zorunda olmasak bile buna. Bunu tecrübelerle somutlaştırmak ve belki Ankara için bir avantaja çevirebilmek., burayı bir deşmek gibi fikirlerimiz var. O yüzden benim İstanbul’da olmamın da bu amaca böyle bir katkısı olacak diye umut ediyoruz. Yeni dönem umarım bu şekilde ve sağlıklı sürmeye devam eder. Maskeleri takıp mesafeleri korumaya devam edin lütfen. Yapacak daha çok şeyimiz var ve bir daha kapanamayız. Herkese sağlıklı günler diliyorum. Lavarla’ya ulaşmak isterseniz de sosyal medya hesaplarımızdan ya da mail adreslerimizden bir tık uzağınızdayız ve destek için her zaman buradayız. Teşekkürler.


Ankara'dan, Lavarla'nın geçmişinden ve geleceğinden konuştuk Seren Erciyas ile birlikte. Kendisine çok teşekkür ediyorum katılımı için. Ankara'dan haberler, hikayeler, etkinlikler için Lavarla'yı takipte kalın. Haftaya görüşmek dileğiyle kendinize çok iyi bakın.


Tüm podcastlerimiz Spotify, Apple, Google ve hatta YouTube'da...

72 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page