Anna Karenina, Maskeliler gibi Ankara'daki tiyatro severlerin aşina olduğu oyunların oyuncusu Caner Kadir Gezener konuğumuz bu bölümde. Kendisine tiyatroyla ilgili bolca soru yönelttik, çok da güzel cevaplar aldık. Fakat bu cevapların içinde benim favorim boş bir Ankara gününde neler yaparsınız sorusuna verdiği yanıt oldu. Şimdi gelin hem o yanıtı ve hem de daha fazlasını podcastimizde dinleyelim.
Caner Kadir Gezener: Öncelikle herkese merhabalar. ENTELANKARA gibi güzel bir oluşumun benimle böyle bir sohbet yapma isteği benim için çok onur verici. Güzel bir sohbet olması dileğiyle sorulara geçiyorum.
ENTELANKARA: Kaç yıldır Ankara'dasınız?
Caner Kadir Gezener: Doğduğumdan beri Ankara'dayım aslında. Ama bunun içinden iki yıl Sivas Devlet Tiyatrosu’nu ve altı yıl Van Devlet Tiyatrosu’nu çıkartırsak yaklaşık 34 senedir Ankara'dayım.
ENTELANKARA: Sizi Ankara'ya bağlayan nedenler neler? Kısacası neden Ankara'dasınız. Bu bir seçim mi, yoksa zorunluluk mu?
Caner Kadir Gezener: Gerçeği söylemek gerekirse bir zorunluluk. Tabii ki doğumumum Ankara'da olması bakımından bir zorunluluktu. Ama yine de konservatuarı bitirene kadar Ankara'da çok güzel zamanlar geçirdim. Beni ben yapan bütün faktörler Ankara sayesindeydi neredeyse ve en önemlilerinden bir tanesidir belki, bence ki en önemlisi eşimi ben Ankara'da tanıdım. Ankaralı değildir ama Ankara'da tanıdım. Sonrasında biraz zorunluluk oldu. Van Devlet Tiyatrosu'ndan Ankara'ya tayin olmam biraz zorunluluk oldu. Ankara’yı istemiyordum ben, İstanbul’u istiyordum. Çünkü siz de biliyorsunuz ki tiyatronun ve oyunculuğun kalbi biraz İstanbul'da atıyor. Ama olmaması gerekiyordu ya da olamadı, bazı zorunluluklardan, başka zorunluluklardan kaynaklı. Ama Ankara'da olmaktan mutsuz muyum, hayır, mutsuz değilim. Sonuçta burada güzel işlere imza attık. Lise yıllarımda, konservatuar yıllarımda Ankara'da izlediğim aktörler ve oyunları göz önünde bulundurursak onların yolundan gitme isteği ve hevesi Ankara'da olmayı daha güzel hale getirdi.
ENTELANKARA: Anna Karenina, Pal Sokağı Çocukları, Maskeliler ve daha onlarca oyunda isminiz var, tüm oyunlarınızı saymak oldukça uzun sürecektir. Mustafa Kemal Lisesi yıllarınızda mı karar vermiştiniz oyunculuğa? Sahnelere olan aşkınız nasıl başlamıştı?
Caner Kadir Gezener: Evet, Mustafa Kemal Lisesi yıllarında karar verdim oyunculuğa. Şöyle ki ben içine kapanık bir çocuktum. Ailem de beni daha sosyalleşeyim, daha kendime güven kazanayım diye Mustafa Kemal Lisesi’indeki tiyatro koluna yazdırdı. İlk başta istemeye istemeye gittim. Ama sonrasında yeni arkadaşlar edindim, öğretmenlerimle ilişkilerim düzelmeye başladı, kitap okumaya başladım ve tiyatroda kendimi daha iyi ifade edebileceğimi anlamaya başladım. Lise bir, lise iki lise üçte oyunlar oynadık. Hatta bunları yarı profesyonel oynadık bile diyebilirim çünkü biletlerimizi parayla satıyoruk. Tek temsil yapmıyorduk. iki üç temsil, yapabildiğimiz kadar temsil yapıyorduk ve bunları parayla satıp küçük küçük paralar kazanıyorduk ya da dekor masraflarımızı çıkartıyorduk ki bu kazandığınız paralarla da kantine gidip patates ekmek yiyorduk zaten sadece. Sonrasında mezun oldum, başka bir üniversiteye gittim. Üniversite yıllarımda Mustafa Kemal Lisesi'ne geri dönüp orada oyun yönettim. Baktım ki tiyatro benim hayatımdı, tiyatrosuz yaşamak istemiyordum. Gittiğim üniversitedeki dal da pek ilgimi çekmiyordu işin doğrusu. Ailemden habersiz konservatuar sınavlarına hazırlandım. İlk sene kaybettim. Sonraki sene yine hazırlandım. Bu sefer girmeye cesaret edemedim. Üçüncü sene de yine ailemden habersiz konservatuar sınavlarına hazırlandım, girdim, kazandım ve diğer okulu bırakıp konservatuara devam ettim. Sanat yolculuğum öyle başladı diyebilirim.
ENTELANKARA: Ankara'da hangi mevsimde, hangi güzergahta yürümeyi seviyorsunuz? Neden?
Caner Kadir Gezener: Ankara'da baharda yürümeyi severim. İlkbahar ya da sonbahar hiç fark etmez ama baharda yürümeyi çok severim. Yürüdüğüm güzergahın da bir önemi yoktur benim için. Ben Ankara'nın neredeyse bütün semtlerinde yürüdüm. Demetevler, Yenimahalle, Mamak, Keçiören, Batıkent, Kızılay, Ulus, Tunalı, Sıhhıye, şu aralar Çayyolu, Ümitköy, İncek… Neredeyse bütün semtlerinde yürüdüm ve bunların hepsinden de çok büyük zevk aldım. Çünkü yürümeyi severim. Yürüdükçe yeni yerler, yeni insanlar keşfedebiliryorsunuz, düşünebiliyorsunuz, kafanızdaki sorulara cevaplar bulabiliyorsunuz ve Ankara’nın baharı bunun için çok güzel bir zaman. O yüzden de yürümeyi çok severim ve Ankara’nın her yerinde yürüdüm.
ENTELANKARA: 2003 yılında mezun olduktan sonra 2 yıl Sivas, 5 yıl da Van Devlet Tiyatrosu'nda görev yaptınız. Ankara'ya tayin olmadan önceki meslek yıllarınızı nasıl değerlendirirsiniz? Ankara'da çalışmakla küçük illerde, özellikle doğu illerinde çalışmak arasında ne gibi farklar var? Tırnak içinde zorunlu hizmet olarak adlandırılan hizmetleriniz zor muydu gerçekten, yoksa tebessümle hatırladığınız yıllar mıydı?
Caner Kadir Gezener: Tebessümle hatırladığım yıllar. Evet, zor muydu, zordu. Zorluğu da şuydu… Ankara'da alıştığımız bir hayat vardı. Ankara'da kitapçıya gidip kitapların içinde okuya okuya, sindire sindire alabiliyorduk. Van’da ya da Sivas'ta bunu yapamıyorduk, internetten sipariş veriyorduk. Ankara'da istediğimiz zaman sinemaya gidip vizyon filmlerini takip edebiliyorduk, Van'da ve Sivas’ta bunu yapamıyorduk. Ankara'da ben her hafta iki üç tane tiyatro oyuna giderdim, operaya, modern dansa ya da CSO konserine. Tabii bunların hiçbiri Van'da ya da Sivas’ta olmadı. Onun yerine şunu yapıyorduk, her boş vaktimizde, boşluğumuzda İstanbul’a ya da Ankara'ya gidip bu eksikliği tamamlamaya çalışıyorduk. Ama bunun dışında bir zorluk var mıydı, yoktu. Orada bir kafe olmaması, orada gezilecek sosyal yerlerin olmaması bir sorun muydu, değildi. Çünkü çözümleri kendi içinde üretiyorduk. İşimizi severek yaptığımız için ve karşılığında da çok güzel tepkiler aldığımız için mutluyduk. Ben mutluydum daha doğrusu. Orada çok güzel arkadaşlar edindim, çok güzel zamanlar geçirdim ve geçirdiğim o zamanlar beni ben yapan nedenlerden başlıcalarıdır. Sonuçta Ankara'da kalmış olsaydım ailemin yanında kalmış olacaktım. Belli sıkıntılarım belki olmayacaktı, maddi sıkıntılarım ya da manevi sıkıntılarım olmayacaktı ve daha rahat yaşayacaktım. Ama Sivas'ta ve Van'da kaldığım sürede çok şey öğrendim çünkü tek başımaydım. İnsanın tek başına kalması birçok sorunun cevabını verdiriyor aslında. O yüzden o yılları çok güzel hatırlıyorum. İyi ki de yaşamışım, iyi ki de Sivas'a gitmişim, iyi ki de Van’a gitmişim ki gitmeden önce başka tercihlerim de vardı. Bana başka tercihler de sundu hayat. Ama ben bunu seçtim, iyi yaptım.
ENTELANKARA: Tamamen boş bir gününüz var. Ankara ile baş başa kaldınız. Bu boş gününüzde neler yapar, nerelere uğrarsınız. Günü ve hatta geceyi nasıl kapatırsınız?
Caner Kadir Gezener: Çok güzel bir soru. Şöyle yaparım, ilk önce mug’ıma güzel bir kahve yaparım. Sonra arabayla en yakın metroya giderim, oradan metroya binerim, Kızılay’da inerim. Dost Kitabevi’ne girerim. Dost Kitabevi'nde böyle kafama göre güzel bir kitap seçerim, onu alırım. Sonra oradan Seymenler’e ya da Kuğulu Park’a ya yürürüm ya bir şekilde, bir vasıtayla giderim. Orada oturur kahvemle o kitabı biraz okurum. Oradan sıkılınca Tunalı’ya inerim. Tunalı’da Sakala giderim ki Sakal’ın çok eski halini de biliyorum, Tunalı'da değildi ama olsun, neyse Sakal’a giderim. Sakal’da bir tane bira içerim. Oradan yürüye yürüye Kızılay’a giderim. Kızılay'da YKM’nin arkasında, şimdi adını hatırlayamadığım kömürde döner yapan bir yer var, salaş bir yer, orada güzel bir döner yerim. Oradan yürüye yürüye yine Sıhhiye'ye giderim. Düşünürüm. Oradan yürüye yürüye Ulus'a giderim. Küçük Tiyatro ya da Büyük Tiyatro’nun önünde bir dururum. Artık modern dans mı olur, opera mı olur ya da bir tiyatro oyunu mu olur bilmiyorum ama güzel bir oyuna girerim ya da bir temsile girerim, onu seyrederim. Sonra çıkarım ki güzelse de şevkle çıkarım. Yenimahalle'ye giderim, bir arkadaşım ararım, Çalıkuşu meyhanesine gideriz. Bir iki tek atarız, muhabbet ederiz. Oradan da evlere dağılırız.
ENTELANKARA: Üç yazar, üç yönetmen, üç de müzisyen ismi istesek sizden?
Caner Kadir Gezener: Şimdi doğrusu bunları üçe indirmek çok zor. Hayatımın her evresinde bir yazar bir yönetmen bir de müzisyen oldu ve farklı farklı oldu bunlar tabii ki. Ama illa şimdi diyorsanız şöyle deyim, aklıma gelen üçleri sayayım size. Üç yazar; İhsan Oktay Anar, Yaşar Kemal ve Victor Hugo. Üç yönetmen; Wachowski Kardeşler, Çağan Irmak, Stanley Kubrick. Üç de müzisyen; tabii ki Fazla Say, İdil Biret, bir de Yo-yo Ma.
ENTELANKARA: Anna Karenina'da Levin, Maskeliler'de Naim gibi birçok karakteri canlandırdınız. İçlerinde sizin için yeri ayrı olan karakterler var mı? Fazlaca içselleştirdiğiniz ya da hazırlanırken çok zorlandıklarınız mesela?
Caner Kadir Gezener: Benim için bütün karakterlerin yeri apayrı tabii ki. Bütün karakterler de ben de bir şey öğreniyorum. Seyirci de bence bir şey öğreniyor, hepimiz bir şeyler öğreniyoruz. Hepsinin serüveni çok farklı farklı. Ama tabii ki yeri benim için apayrı olan iki karakter var. Bunlardan bir tanesi Levin, diğeri de Kanlı Düğün’de Leonardo rolümdü. Çok içselleştirdim mi, Levin’i evet, çok içselleştirdim. Bence bu yüzden içime sine sine oynadığım bir rol oldu. Leonardo’yu da çok içselleştirmiş ama onu daha başka bir duyguyla içselleştirdiğim bir karakterdi. Şöyle ki, mezuniyet oyunumdu, sonrasında Van Devlet Tiyatrosu'nda oynadığım bir oyundu ve bir aşkımla çok içselleştirdiğim bir durumdu o. Zorlandım mı bu karakterleri canlandırırken? Hangi karakteri canlandırırken zorlanmadım ki… İyi ki de zorlandım, zorlanmasam bu kadar iyi hissetmezdim. Zorlanmadan canlandırdığım iki üç karakterde yok değil, yalan söyleyemem ve onlarda ne kadar kötü oynadığımda şu anda farkındayım. Ama tabii bunları sizlerle paylaşmayacağım, hangi karakterler olduğunu. Ama içselleştirmediğim, zorlanmadığım hangi karakter oynadıysam başarısız oldum.
ENTELANKARA: Ankara'yı çok sevenler neden çok seviyor sizce?
Caner Kadir Gezener: Buna çok kısa bir cevabım var. Çünkü Ankara Anadolu kültürüyle yoğrulmuş bir kent ve Anadolu kültürünün en büyük özelliği içinde sevgi ve saygıyı barındırması.
ENTELANKARA: Ankara Devlet Tiyatrosu'nda "Yunus Diye" isimli bir çocuk oyununu yönetiyorsunuz. Çocukların tiyatroyla olan bağı neden önemli sizce? Çocuk oyunu yönetiminizde nelere dikkat ettiniz örneğin?
Caner Kadir Gezener: Çocukların sanat ile ilk tanıştığı yer bir bakıma televizyon. Televizyondaki çizgi filmler ya da aileleri ne açıyorsa. Ama gerçekten sanat bu mu diye sormak lazım. O yüzden çocuk oyunu yönetmek önemli bence, çocuk oyunları çok önemli. Hani oynamak da yönetmekte çok önemli. Çocuğun sanatla ilk tanıştığı yerdir aslında çocuk oyunları. Bir bakıma “Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir,” sözünün karşılığı bence çocuk oyunlarıdır. Çünkü çocuklara küçük yaşta sanat öğretmeliyiz ve sanatla iç içe bir hale getirmeliyiz. O yüzden birçok önemli proje de var. Müzikle tanıştırmak, tiyatroyla tanıştırmak, resimle tanıştırmak, heykelle tanıştırmak… Bunlar çok önemli, çocuklara yaptığımız sanat aslında çok önemli ki geleceğin sanatçılarını ve sanat takipçilerini yetiştiriyoruz. Onun çocuk oyunu yönetirken dikkat ettiğim şey çocuğa çocuk gibi davranmamak. Çocuğa bir yetişkin gibi davranmaya çok dikkat ettim. Çocuğa çocuk gibi davranan oyunlar ya da sanatsal aktiviteler gördüğümde aslında çocuk bundan hoşlanmıyor. Öyle bir şey de eğleniyor, eğlenmiyor değil, gülüyor ama zihninde kalıcı olmuyor yapılan iş. Gelip geçici oluyor, bir sabun köpüğü oluyor. Ama ona ne zaman büyük gibi, bir erişkinmiş gibi davranırsak o zaman çocuğun zihninde çok kalıcı bir hale geliyor o iş. Ben de buna özellikle dikkat ettim. Bir de çocukların hayal güçleri çok önemli. Hayal güçlerini hiçbir zaman kaybetmemeleri lazım. Evet, günümüzün koşullarında telefonlar, tabletler, bilgisayarlar, televizyonlar çok ön planda ve bunlar maalesef biraz hayal güçlerini sınırlandırıyor. Ama bunun yanında yapabileceğimiz bir şey daha var, çocuk oyunları. Çocuklar için yapılan sanatsal aktiviteler ve öylece çocukların hayal güçlerini korumuş oluruz. Benim amaçlarımdan bir tanesi buydu.
ENTELANKARA: Hangi zamanlarda ruhunuzu boğuyor Ankara?
Caner Kadir Gezener: Kesinlikle yazın. Çünkü yazın Ankara'da yapacak bir şey yokmuş gibi geliyor bana. O yüzden de Ankara'dan kaçmak istiyorum.
ENTELANKARA: Uzun yıllardır Ankara sahnelerindesiniz. Seyirci sizi izlediği gibi siz de seyircileri izliyorsunuz. Değişen seyirci profilini, davranışlarını, tercihlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Caner Kadir Gezener: Değişim bir gerçeklik, değişmeyen tek şey değişimdir. O yüzden de seyircinin değiştiği kadar tiyatro sanatı da tiyatro oyuncuları da değişti. Onlar bizi nasıl karşılıyor bilemem. Ben onları kötü karşılayamıyorum. Sadece şu kadarını söyleyebiliyorum ki bu geçmişte de vardı, şimdide de var bence. İçinde sevgi ve saygıyı barındırmayan her türlü iletişim asıl hastalıklı. Bizim bir şekilde bunu tedavi etmemiz gerekiyor. İşte bunu da tiyatroyla tedavi edeceğiz sanırım ya da sanatla tedavi edeceğiz. Yeter ki birbirimizi sevelim ve sayalım.
ENTELANKARA: Anna Karenina oyununa da ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Çünkü yıllardır kapalı gişe oynayan, izleyicilerin çok sevdiği bir oyun. Oyunun gördüğü ilginin nedeni nedir sizce? Sadece Tolstoy'un kaleminden mi kaynaklanıyor bu başarı?
Caner Kadir Gezener: Bir tiyatro oyununun başarılı olabilmesi için üç faktör vardır. Bunlardan bir tanesi metin, diğeri yönetmen, diğeri de ekip. Metinle başlayacak olursak metin zaten Tolstoy’un metni. Üzerine bir şey söylemek gereksiz. Diğer ayak yönetmen. Yönetmen evet, benim eşim. Fakat İpek (İpek Atagün Gezener) çok zeki ve hayal gücü çok farklı çalışan bir insandır. Yanında Aslı Güneş Sümer gibi çok iyi bir dansçı ve aynı zamanda çok iyi bir koreograf ve sevgi dolu bir insan var. Son ayaksa ekip. Ekip de öyle kenetlenmiş bir ekipti ki sahne arkasındaki çalışandan sahne üstündeki oyuncuya, dansçıya kadar öyle çok kenetlenmiş ve öyle çok birbirimizi sevmiştik ki böyle bir sevginin yanında işin kötü çıkması gibi bir olasılık yoktu bence. Çünkü sevgiyle yapıyorduk işimizi. Bağlanarak, sonuna kadar, emek sarf ederek yapıyorduk. Bütün ayaklar sağlamdı. Tolstoy, yönetmen kadrosu ve birbirine bağlı bir ekip.
ENTELANKARA: Dizilerde de yer almış biri olarak setleri ve sahneleri aynı anda yürütmek zor mu gerçekten? ikisinden birini seçmeye mi zorluyor çalışma tempolarınız?
Caner Kadir Gezener: Aslında ikisini birden yürütmek zor değil ama dizi sektörü sizin tiyatroda oynamanızı istemiyor. Tiyatro bazen sizin dizi sektöründe oynamanız istemiyor. Herkes sizi kendine saklamak istiyor. Böyle olunca tabii zorlanıyor insan. Ama benim için zor değil. O tempo o zamanlar bana güzel gelmişti. Hem dizide hem tiyatroda oynadığım zamanlar bana güzel gelmişti. O tempo bana yaramıştı. Seviyorum ben öyle yoğun çalışmayı. Fakat tabii bunu yapımcılar ya da tiyatro sevmiyor. Onlar çünkü sadece sizi istiyor. Öyle olunca da fiziken değil ama ruhen yoruluyorsunuz.
ENTELANKARA: Son zamanlarda etkileyici bulduğunuz dizi ve filmler hangileriydi? Neden etkilemişlerdi?
Caner Kadir Gezener: Son zamanlarda beni etkileyen bir film izlemedim ya da ben kaçırdım, bilemiyorum. O yüzden o noktada bir şey söyleyeceğim. Ama dizi noktasında şunu söyleyebilirim ki son zamanlarda Şahsiyet ve La Casa De Papel beni çok etkiledi. Dizilerdeki düşünce yapıları beni çok etkiledi. Ters köşe yapmaları ya da hayatla ilgili farklı bir bakış açısıyla bakmaları beni gerçekten çok etkiledi.
ENTELANKARA: Aynı soruyu kitaplar için soralım. Nedenleriyle birlikte sizde iz bırakan kitapları öğrenebilir miyiz?
Caner Kadir Gezener: Önce nedenlerini söyleyeyim. Nedeni şu ki kitaplar benim için çok önemlidir. Hayatımın belli başlı kırılma noktalarında kitaplar bana yol gösterdi. İster şans deyin, ister kader deyin, ister tesadüf deyin, ne derseniz deyin ama hayatımın o kırılma noktalarında elime bir kitap geçer ve o kitabı okuduktan sonra bambaşka bakarım hayata. Bu yüzden de en büyük neden budur benim için. Bu sayacağım kitaplardaki sevme nedenim budur. Kitaplara gelince Abdulbaki Gölpınarlı’nın hazırladığı Yunus Emre'nin Hayatı ve Tüm Şiirleri kitabı. Çocuk Kalbi kitabı. Sapiens, Yuval Noah Harari’nin yazdığı. Alamut Kalesi, şimdi yazarını hatırlayamıyorum. Böyle Buyurdu Zerdüşt, Nietzsche. Tutunamayanlar, Oğuz Atay. Gazap Üzümleri, Steinbeck. Sefiller, Victor Hugo. İnce Mehmed, Yaşar Kemal. Mutluluk Tuzağı, Russ Harris ki bu Mutluluk Tuzağı’nı şiddetle herkese tavsiye ediyorum. Mutluluk diye baktığımız şeyler aslında bizi hayattan soğutan şeyler. O yüzden şiddetle tavsiye ederim bu kitabı.
ENTELANKARA: Son sözleri tamamen size bırakıyoruz. Yaptıklarınıza, yapacaklarınıza, üretimlerinize dair neler söylemek istersiniz. ENTELANKARA dinleyicilerine son tavsiyelerinizi, önerilerinizi, umut aşılayan "aforizmalarınızı" dinliyoruz.
Caner Kadir Gezener: Son olarak bir tavsiyede bulunmak ya da bir aforizma söylemek haddim değil diye düşünüyorum. Ama şu kadarını söyleyebilirim ki ben hangi işimi aşkla, sevgiyle yaptıysam karşılığını aynı şekilde aşk ve sevgiyle gördüm. O yüzden de bundan sonra hayatımda her şeyi aşkla, sevgiyle, güler yüzle yapmaya çalışıyorum. Size önerim şudur ki yaptığınız her şeyi aşkla, sevgiyle, güler yüzle yapın. Canın sıkılsa da buna güler yüzle, sevgiyle karşılık verin ve karşılığını aynı şekilde alacağınıza eminim. Bunun dışında söyleyebilecek başka bir şeyim yok. Yaptıklarım veya yapacaklarımla ilgili bir şey söyleyemem ama güzel şeyler olacağını biliyorum. Güzel şeyler yapacağımı da biliyorum ve güzel oyunlarla, güzel işlerle tekrar seyirciyle kavuşacağımı biliyorum. Bu beni ümitlendiriyor. Son olarak da ENTELANKARA’ya çok teşekkür ediyorum. Çok güzel, çok farklı bir iş yapıyor. Çünkü yaşadığımız dönemde dinleyici sayısının ya da takipçi sayısının önemli olduğu düşünülürken ENTELANKARA gibi bir platform hiç popüler kültüre değinmeden veya popüler kültürün meyvelerini yemeden çok başka bir yerden başka bir kanaldan insanlara ulaşmaya çalışıyor ve doğru yerden ulaşmaya çalışıyor. Bu yüzden de gerçekten kendilerine çok teşekkür ederim. Ama şunu da itiraf etmem gerekir ki bu söyleşi benim için çok zor oldu. Soruları kendimin sorup kendimin cevapladığı ve karşımda hiç kimsenin olmadan bir iletişim varmışçasına konuşmak benim için gerçekten zor oldu. Bu yüzden ne kadar sürçü lisan ettiysem affola. Sevgiyle kalın.
Caner Kadir Gezener'i dinledik, kendisine çok teşekkür ediyorum. Böyle değerli katılımlar bizi sevindiriyor tabii ki çünkü ENTELANKARA'daki değerler daha da büyük bir birikim haline geliyor. Haftaya bir başka değerle buluşmak dileğiyle, kendinize çok iyi bakın.
Podcastlerimiz Spotify, Apple, Google ve hatta YouTube'da...
コメント