Merhabalar. ENTELANKARA'da Ankara'nın kültür sanat yaşamına dokunan kişileri ağırlamaya devam ediyoruz. Bu bölümde sahne arkasından bir ismi ağırlayacağız, konuğumuz Gökçe Şener.
Sahne arkasından dediğime bakmayın dokunuşları gayet açık seçik bir biçimde sahne üstünde aslında. Bu sezon Ankara sahnelerinde yer alan Totlar, Vişne Bahçesi, Periferi, Dr. Jekyll ile Bay Hyde, İkinci Bölüm gibi oyunların kostüm tasarımları Gökçe Şener'e ait. Şahsen ben hepsini izledim, hepsinde de birbirinden başarılı işler çıkarmış.
Şimdi gelin bu güzel işler nasıl bir birikimle ortaya çıkabiliyor onu öğrenmeye çalışalım. Gökçe Şener'i dinliyoruz.
ENTELANKARA: Kaç yıldır Ankara'dasınız?
Gökçe Şener: Buna şöyle cevap verebilirim. Üniversite hayatım boyunca hep git gel yaptım. Aynı zamanda Ankara’da asistanlık yaptığım için Devlet Tiyatroları’nda. Ama mezun olur olmaz yani 2018 yılından itibaren yerleşik olarak Ankara’da yaşıyorum.
ENTELANKARA: Sizi Ankara'ya bağlayan nedenler neler? Kısacası neden Ankara'dasınız. Bu bir seçim mi, yoksa zorunluluk mu?
Gökçe Şener: Öncelikle işim bağlıyor beni buraya. Henüz mezun olmamışken burada halihazırda asistanlık yaptığım için bana ilk oyunum verildi Devlet Tiyatrosu’nda ve hemen tezimi savunur savunmaz koşarak Ankara’ya geldim. Sonrasında hiç gitmeyi düşünmedim. Hep bir sonraki oyun telaşı, bir sonraki oyun telaşı filan derken böyle çok keyifli bir serüven başladı benim için Ankara’da. En önemli şey işim. Yani Devlet Tiyatroları’nın kalbi burada atıyor. Atölyeler gerçekten çok sihirli bir dünya benim için ve ailem gibi de aynı zamanda orası. Çok ait hissediyorum. Ben biraz şeylerdenim böyle, havaalanına ya da AŞTİ’ye gelince “oh geldik” falan diye mutlu olan bir Ankara bağımlısıyım :)
ENTELANKARA: Genelde kostüm tasarlasanız da dekor tasarımı yaptığınız oyunlar da var. Sahnelere tasarım yapan Gökçe Şener'in gelişim süreçlerini merak ediyoruz. Kostüm ve dekor tasarımcısı olma hikayenizi dinleyebilir miyiz?
Gökçe Şener: Evet, dekor tasarımlarım da var ve hiç keyif almıyorum da diyemem ama kostüm benim için gerçekten çok başka bir dünya ve prova süreçlerimiz ve çalışma süreçlerimizde gerçekten ikisine de odaklanmak çok zor. O yüzden uzmanlaşmayı çok mantıklı buluyorum kendi açımdan çünkü gerçekten içime sinmeyen işleri sahneye koymak hiç benim karakterime uygun bir şey değil. İkisini peşinde koşturmak süreç olarak çok zor oluyor. Çünkü bir buçuk aylık filan gibi bir süreçte tasarım yapmanız, prova takip etmeniz, onu uygulatmanız, atölyede takip yapmanız ve bir buçuk ayın sonunda hemen prömiyer yapmanız gerekiyor Türkiye’deki oyun çalışma standartlarına genel olarak baktığımızda. Çok şanslıysanız iki ay öncesinde haberiniz oluyor. Bu yüzden ikisini aynı anda yapmak zor ve yetersiz geliyor benim için. İçime sinmiyor. Kostümde uzmanlaşmayı seçtim çünkü benim için dediğim gibi çok büyülü bir dünya kostüm. Çok elime alıp yapabildiğim, keyif aldığım, kumaşların içinde kaybolduğum ve büyük bir tutku yaşadığım bir alan. Bu yüzden asistanlık sürecimden itibaren kostüm üzerine çok yoğunlaştım. Kumaşçılarda saatlerce, haftalar harcadım. Onun dışında evde bir dikiş makinem var sürekli pratikle, şunu çiziyorum ama nasıl yaparımı çok denedim ve kostümle çok haşır neşir oldum. Bundan sonraki hayatımda da kesinlikle kostümde uzmanlaşmak ve kostümü çok çok ileriye taşımak istiyorum. Kafamda hem kendi markam adıma, hem de tiyatro tasarım adına çok güzel şeyler var. Hikayem de aslında kostüm sevdasıyla başladı. Ben güzel sanatlar lisesi okudum ve böyle bir bölümün varlığından haberdardım ve sürekli ilkokul yaşlarımdan beri kıyafet çizerdim. Hatta ilkokul arkadaşlarımın bana geçen zamanlarda hatırlattığı bir şey. “Teneffüs aralarında bize kıyafetler çizdirip puanlar veriyordun, hayallerine kavuştun” filan diye mesaj attı bir arkadaşım ve aa dedim evet, ben böyle bir şey yapıyordum :) Gerçekten sınıftaki tüm öğrencileri toplayıp teneffüste bir konu veriyordum “hadi bununla ilgili elbise çizin” falan diyordum. Tabii ki o zaman kostüm filan bilmiyorum, daha dördüncü beşinci sınıf öğrencisiyim ve sonra onları puanlıyordum. Yıldız veriyordum filan. Bazılarını hiç beğenmiyordum. Böyle böyle lisede de hep kumaş etütleri yaptım, kıyafet bir şeyler. Barbie bebeklerine elbise diken bir kızdım zaten. Yani küçüklü hayalimdi benim. Dördüncü beşinci sınıftan itibaren gerçekten ne olmak istediğim ve hayalim çok netti. Bu konuda çok şanslıyım ki hayatımda herkes buna çok destek oldu. Ailem başta olmak üzere çevremdeki herkes hayallerimin peşinden gitmek konusunda maddi manevi ellerinden gelen her şeyin çok fazlasını yaptılar. Bu yüzden hepsine burada tek tek teşekkür edeyim. Hiç sapmadım yolumdan, hiç sıkılmadım, hiç yorulmadım. Hep çabaladım ve hep kostüm üzerine çalıştım. Bu yüzden kostümümü çok görüyorsunuz. Bazı oyunlar çok istisna oluyor ve çok az kostüm oluyor ya da tamamını gördüğüm bir oyun oluyor bu oyunlarda dekorda tercih ediyorum ama kesinlikle kostümün ilerlemesini çok istiyorum.
ENTELANKARA: Biz birçoğunu sahnede izleme fırsatı bulduk ama bir de dinleyenler için soralım. Son zamanlardaki hangi oyunların kostümlerini tasarladınız?
Gökçe Şener: En son oyunum Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde Vişne Bahçesi. Onun dışında yine Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı olan Periferi, Dr. Jekyll ile Bay Hyde, Hizmetçiler henüz gösterime girmedi, Totlar, Tek Kişilik Düet var. Trabzonda çok yakında prömiyer yapan Yaşlı Bir Palyaço Aranıyor oyunu var. Yunus’la Yürürken var. Bunun dışında Alanya Belediye Tiyatrosu’nda aynı zamanda en iyi kostüm tasarımı ödülüne layık görüldüğüm Kafkas Tebeşir Dairesi var. Bir tık uzaklaşırsak geçen sezona ait bölge tiyatrolarımızda ve Ankara Devlet Tiyatrosu kapsamında birçok oyunum daha var.
ENTELANKARA: Bir oyuna kostüm tasarlarken hazırlanma, çizme ve gerçekleştirme süreçleriniz nasıl ilerliyor?
Gökçe Şener: Öncesinde metni okuyorum ve dönemin genel silüeti araştırıyorum. Sonrasında tek tek karakter çözümlemeleri yapıyorum ve o karakterlerin o dönemde nasıl bir tarz benimseyeceklerini hayal edip oyuncuyla, yönetmenle münakaşa edip tarz yaratıp her karaktere ayrı bir gardrop oluşturuyorum. Çizmek ve hayal etmek bence bunun en heyecanlı kısmı. Sonrasında da hemen gerçekleştirmek sizi ayağa kaldırıyor. Hayal edip kağıda döktüğünüz her şeyi şimdi gerçekten yapacağız düşüncesi. Bu yüzden çizme sürecim benim her zaman çok heyecanlı ve çok çabuk geçer. Böyle hemen hemen başlar başlar bitiririm çünkü ön hazırlığım kuvvetli olur her zaman. Benim tablolarım için filan da böyledir, uzun uzun tablolar yapamam mesela. Başlarım ve biter o tablo. Böyle hissettiğim an biter genelde. O yüzden genelde hiç saat sınırım, kendimi kısıtladığım bir şey olmaz. O karaktere başlıyorsam o karakteri tamamlarım. Sonrasında anlaşmalar yapılıp çizimler onaylandıktan sonra bir malzeme seçme sürecimiz oluyor. Çeşitli kumaşçılara gidip, çeşitli malzemecilere gidip ne kullanacaksak artık, üç boyutlu malzemeler, kumaşlar, tüller, danteller, her çizdiğim şey için farklı farklı kumaş numuneleri buluyoruz. O numuneler sonrasında alınıyor ve atölyeye geliyor. Atölyede de yavaş yavaş şekilleniyor. Bir kalıpçımız var. Ben ona nasıl bir şey hayal ettiğimi söylüyorum, kalıplar çıkıyor. Sonrasında terzi atölyelerimize dağılıyor. Aynı zamanda diğer atölyelerimiz de çalışmaya başlıyor. Ayakkabı atölyesi, başlık atölyesi, peruk atölyesi, kartonpiyer atölyemiz, her yer eş zamanlı bir şekilde çalışmaya başlıyor ve oyun sürecimiz bu şekilde sahneye taşınıyor.
ENTELANKARA: Ankara'da hangi mevsimde, hangi güzergahta yürümeyi seviyorsunuz? Neden?
Gökçe Şener: Aslında Ankara'nın yazını da çok seviyorum ben. Aşırı sıcak olmayan, keyifli bir yazı oluyor ama kışın elimde sıcacık bir içecekle Tunalı’da ya da Bahçelievler’de yürümeyi çok seviyorum.
ENTELANKARA: Tamamen boş bir gününüz var. Ankara ile baş başa kaldınız. Bu boş gününüzde neler yapar, nerelere uğrarsınız. Günü ve hatta geceyi nasıl kapatırsınız?
Gökçe Şener: Mutlaka uzun bir kahvaltı yaparım. Belki sevdiğim birkaç arkadaşımla, belki erkek arkadaşımla Botanica gibi filan gibi böyle tatlı mekanlarda uzun bir kahvaltı yapmaya bayılırım. Sonrasında mutlaka bir kahve içmek isterim. Dışarıda kahve içmeyi çok severim, Tunalı’da, Bahçelievlerde ya da Çayyolu’nda olabilir bu tercihlerim arasında. Onun dışında bir köpeğim var onunla birlikte mutlaka parkta uzun uzun zaman geçiririz, erkek arkadaşımla ya da birkaç çok sevdiğim arkadaşımla birlikte sandalyemizi açar, köpeğimi alır, böyle tatlı tatlı, uzun uzun zaman geçiririz. Onun dışında geceyi gürültülü ve hareketli sevmeyen bir insanım. Şarabımı alıp evimde böyle mumlarımla huzurla, romantik ve sakin bir şekilde bitiririm diye düşünüyorum.
ENTELANKARA: Kostümlerini tasarlamaktan hoşlandığınız yüzyıllar hangileri? Ve neden?
Gökçe Şener: Aslında şöyle, ben tüm dönemlere bayılıyorum. Günümüz oyunları yapmaktan çok keyif almıyorum ama tabii ki yapıyorum. Onun dışında dönemlerin hepsini ayrı ayrı çok seviyorum. Çünkü her dönemin kendine has çok naif şeyleri var ve her döneme başladığımda heyecanlanıyorum. O dönemin içinde olsam nasıl olurdu diye bakmaya başlıyorum sürece ve çok etkileyici bir süreç geçiyor benim için. Ama yüzyıl olarak bir şey söylemem gerekirse 16. ve 18. yüzyıla bayılıyorum, özellikle 18. yüzyıla. Nedeni de renk kullanımları, süsü püsü, işlemeleri gerçekten beni her şeyi çok heyecanlandırıyor 18. yüzyılın. Böyle kocaman bir 18. yüzyıl oyunu yapmayı çok isterim.
ENTELANKARA: Aslında yeri geldiğinde bir moda tarihçisi gibi çalışmanız gerekebiliyor. Sonuçta çok geniş bir zaman dilimindeki birçok oyuna kostümler tasarlıyorsunuz. Tarihteki kostümleri, kumaşları, desenleri, aksesuarları araştırırken kaynaklarınız neler oluyor ve nelere dikkat ediyorsunuz araştırma süreçlerinizde?
Gökçe Şener: Ben tüm boş vakitlerimi, kendime ayırdığım çalışma vakitlerinde bir döneme sarıp o dönemle ilgili dosya hazırlıyorum. Hali hazırda bir dosya kütüphanem var. Bu yüzden oyun süreçlerim çok konforlu geçer. Döneme ait genel bir araştırma dosyam olduğu için. Bunun dışında oyuna özel araştırmalar, karaktere özel araştırmalar yapıyorum. Çeşitli internet sitelerinden, çeşitli moda ve kostüm tarihi kitaplarından yararlanıyorum. Çeşitli akademisyenlerimizin yazdığı tiyatroyla ilgili Türkçe kaynaklarımız da çok var, yabancı edindiğimiz kaynaklarımız da çok var. Dikkat ettiğim hususlar, internet sitelerinde falan gerçekten benim bildiğim bilgiler doğrultusunda doğru olup olmadıkları oluyor. Çünkü bazen çok yanılan tasarımcılar görüyorum ve kostüm tarihinde bu çok yemiyor. “Aa o dönemde o yok, ne yaptınız” falana düşüyoruz. Bazen siteler filan yanıltıcı olabiliyor, bunları doğrulamak gerekiyor bence. Hem gerçekten kaynak bilgilerinize güvenmeniz hem kendi bilgilerinizle doğrulama yapmanız gerekiyor. Onun dışında karaktere özgü araştırmalar biraz sizin yaratıcılığınızla da pekişiyor. Her şeyi referans alabiliyorsunuz. Dışarıda yürürken bir yaprak görüyorsunuz, bir çiçek görüyorsunuz, bir renk görüyorsunuz ve o karaktere çok yakıştırıyorsunuz. Araştırmanıza, referans dosyanıza ekleyip bunu sizi başka yerlere götürüyor. Zaten en önemli şeylerden biri bence gerçekten tarih dosyasıyla birlikte bir referans dosyası hazırlamak. İkisi harmanlanınca güzel bir tasarım süreci geçiyor. Yani dönemi birebir yapınca değil ya da hiç bilmeden dönemi stilize edince değil bilerek, etkilenerek ama başka şeylerden de beslenerek ilerleyen bir süreç oluyor. Böyle diyebilirim kısaca.
ENTELANKARA: Son yıllarda gittiğiniz ve aklınıza yer eden konser var mı? Tiyatro oyunu da olabilir. Hatta genelleyelim etkilendiğiniz herhangi bir sahne etkinliği diyelim.
Gökçe Şener: Diye başlayan soruya devamını okumadan Cem Adrian demek istiyorum. Çok sık Ankara’da konser veriyor, herkes bilir bunu. Cem Adrian'ın sahne performansından çok etkileniyorum. Sahneye çok yakışan, çok naif bir sanatçı olduğunu düşünüyorum ve benim tek başıma da gidip çok keyif aldığım, çok beslendiğim bir konser süreci oluyor. İçtenliğine, samimiyetine ve gerçekten sahneye yakışmasına hayranlıkla bakıyorum. O yüzden buna cevabım Cem Adrian'ın mükemmel Ankara konserleri diyebilirim.
ENTELANKARA: Üç yazar, üç yönetmen, üç de müzisyen ismi istesek sizden?
Gökçe Şener: Üç müzisyen; Cem Adrian, Sezen Aksu ve Martha Argerich diyebilirim. Üç yönetmen; Julie Taymor, Çağan Irmak, Nuri Bilge Ceylan. Üç yazar; Virginia Woolf, Sabahattin Ali, Osho.
ENTELANKARA: Kostüm tasarlarken şu noktalara çok dikkat ederim, hatta takıntılı bile olabilir dediğiniz noktalar, detaylar var mı?
Gökçe Şener: Karakter ayrımına çok dikkat ederim. Dönemin silüeti net olabilir ama biz de mesela şu an günlük hayatımızda çok ayrıksıyız. Dönemlerimizde filan da böyle. Evet, dönemlerimiz belli oluyor az çok ama karakterler minik minik ayrılarıyorlar kendilerinden. Benim en çok dikkat ettiğim şey kostüm tasarlarken oyuncunun nasıl bir karakter çıkardığı, benim nasıl bir karakter hayal ettiğim, bunu nasıl oluşturduğumuz ve nasıl birbirimize yardımcı olduğumuz. O yüzden çalıştığım oyuncu arkadaşlarım da çok iyi bilirler ki ben onlara hep “ben böyle bir şey hayal ettim, senin hayal ettiğin şey sanki şuraya gitmiş, şu ikisini birleştirsek mi, ben sana şöyle bir aksesuar verdim,” falan gibi ilerler. O aksesuarları oyuncu arkadaşlarım güzel kullanırla, oyun yaparlar kendilerine filan. En takıntılı olduğum şey kesinlikle detaylar, yani genel bir tarz çıkıyor ama detayları prova izleye izleye, o karakteri gözlemleye gözlemleye çıkarırım ve bence zaten kostümü tamamlayan en önemli şey de aksesuarları. Biraz aksesuarlara, düğmeye, ayakkabıya, kemere, her şeye takıntım var. Benim için örnek vermem gerekirse Vişne Bahçesi’nde belki otuz tane takım elbisem vardı ama hepsinin düğmesi tek tek karaktere uygun seçilmişti. Hepsinin kumaşı, dokusu, kullandığı saati, aksesuarı, bir şeyleri, başlıkları, kemerleri hep benim için özellikle oluyor. Bu yüzden takıntılı olduğum şey sanırım biraz ayrıntı kullanımı.
ENTELANKARA: En zorlandığınız kumaş hangisi?
Gökçe Şener: Sanırım böyle bir kumaş yok. Çünkü belli bir tecrübeden ve kumaşlarla çok haşır neşir olduktan sonra hangi kumaşla ne yapılır, hangi kumaşın yerine hangi kumaşı kullanırız, bunun yerine ne koyarız gibi pratik şeyler çözümlemeye çalışıyorsunuz. Aslında kendi kendinize bir kumaşın üstüne başka bir kumaşı duble yaparak, ne bileyim insanların perde yaptığı kumaştan kostüm yaparak filan gibi başka yollara giriyorsunuz. O yüzden hiçbir kumaşla zorlanmıyorum.
ENTELANKARA: Kullanmaktan keyif aldığınız renkler hangileri?
Gökçe Şener: Benim çok pastel bir paletim var. Her tonun pastelini çok seviyorum. Ama günlük hayatımda terakotaları, toprak tonlarını kombinlemekten falan çok keyif alıyorum. Ama genel bir cevap olarak pastel tonlarını kullanmaktan keyif alıyorum diyebilirim.
ENTELANKARA: Sahnelere kostüm yapan tasarımcı ile moda tasarımcısı arasındaki farklar neler?
Gökçe Şener: Sanıyorum ki en önemli fark bizim bir karakter yaratıyor olmamız. Çok gerçek şeylere dayanan, gerçekten sahneye çıkan oyuncuya, metinde anlatılan karaktere uygun bir gardrop oluşturuyor olmamız. Onun dışında aynı ilerlen süreçlerimiz de vardır elbet. Beslendiğimiz yerler, geçmişteki modalar, gelecekteki çizgiler filan gibi ama en önemli farkın sanıyorum bir karakter yaratmak olduğunu düşünüyorum.
ENTELANKARA: Son zamanlarda etkileyici bulduğunuz dizi ve filmler hangileriydi? Neden etkilemişlerdi?
Gökçe Şener: Bunun cevabını tabii ki de kostümler yani :) Sanırım mesleki deformasyon olarak bir süre sadece kostüm izliyorum. Bazen filmi ikinci kez izlemem gerekiyor çünkü gerçekten odak olarak her şeyde, günlük hayatımda da böyle sürekli kostüm kostüm kostüm bakıyorum. Beni Outlander çok etkilemişti. Bir tasarımcı olarak gerçekten heyecan verici bir tasarım süreci var bence orada. 18. yüzyılın ve 1940’ların harika kostümlerinin birleştiği bir dizi. Türk dizilerinden son zamanlarda yayınlanan Kulüb’ü ve Yeşilçam’ı çok başarılı buluyorum. Ellerine sağlık herkesin. Film olarak da Little Women diyebilirim. Zaten bir tek ben değil herkes çok başarılı buluyor bence. Harika bir kostüm tasarımı olduğunu düşünüyorum.
ENTELANKARA: Aynı soruyu kitaplar için soralım. Nedenleriyle birlikte sizde iz bırakan kitapları öğrenebilir miyiz?
Gökçe Şener: Bu benim için biraz zor bir soru. Çünkü çok sık kitap okurum ve benim için çok sığınacak limanlardır. O yüzden hepsiyle başka bir serüven yaşıyorum. Ama birkaç tanesine değinecek olursak Anne’nin Duygusal Yokluğu kitabı benim için. Benim için çok özel bir kitaptır. Normalde çok seri kitap okumama rağmen bu kitabı aylarca elimden düşüremedim. Tekrar tekrar okuyup, okumayı o an bırakıp çünkü içinin acısını dindiremediğim filan bir süreçti. Bunun dışında Van Gogh Sarısı benim için çok özel bir kitap yine aynı şekilde. Van Gogh’la ilgili zaten birçok kitap okudum ama bu çok daha içerikli ve çok daha özel bir kitap. Onun dışında Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı çok beğenirim her zaman ve birkaç kere okumuşumdur aslında okuma dili çok zor olmasına rağmen. Hemen arkasına Yüzyıllık Yalnızlık’ı söyleyebilirim. Genç Werther’in Acıları’nı söyleyebilirim.
ENTELANKARA: Sahneyi bir tablo olarak düşünelim. O tablodaki fırça darbelerinden birini gerçekleştiren önemli bir sanatçısınız. Sahnelere kattığınız çizgiler sizin için hangi anlamları ifade ediyor? Üç boyuta dönüşen o çizgilerle ne derece mutlusunuz?
Gökçe Şener: Gerçekten son çalıştığımız oyunda yönetmenimizin bize ilk söylediği şey Vişne Bahçesi oyununun yönetmeninin sahneyi bir tablo olarak düşünelimdi, o yüzden çok tanıdık bir söylem geldi şu an bana. Gerçekten birbirimizi tamamladığımız ve değer kattığımız alanlar var. Dekor tasarımcısının, benim, oyuncuların, rejinin… Hepsi tamamlandığında bence de bir tablo olarak görünüyor sahne. Benim için çok fazla şey anlam ifade ediyor. Yani sahnede kostümlerimi gördüğüm zaman gerçekten kostümümü değil kalbimi de bırakmış diyorum bazı oyunlarda. Çok heyecanlanıyorum baktığımda sahneye gerçekten benim bir gün evimde hayal ederek çizdiğim şeyin üç boyutlu hale dönüşmesi gerçekten benim için inanılmaz mutluluk veren ve gerçekten böyle, nasıl desem, kalbimin sesini dışarı duyuran bir his. Bu yüzden bu çizgilerden çok mutluyum. Son derece mutluyum. Üç boyuta dönüşmüş hallerinden yer yer çok daha mutlu oluyorum. Bazen çünkü uygulama esnasında gerçekten hayal ettiğimden çok çok dah güzel şeyler ortaya çıkıyor. Ben o an bir kumaş daha ekliyorum, bir doku daha ekliyorum, gözüme bir şey daha tamamlanıyor filan. Üç boyuta dönüştürmek çünkü her zaman farklı bir enerjidir. Çünkü ben 7/24 hep atölyede duruyorum başlarında ve ben de yapıyorum. Süslemelerini, yer yer dikimlerini, dropelerini, her şeyini ben kendim de girişiyorum. Sadece çiziyorum, malzeme buluyorum ve bırakıyorum değil. O yüzden üç boyut beni hep fazlasıyla heyecanlandırıyor.
ENTELANKARA: Son sözleri tamamen size bırakıyoruz. Yaptıklarınıza, yapacaklarınıza, üretimlerinize dair neler söylemek istersiniz. ENTELANKARA dinleyicilerine son tavsiyelerinizi, önerilerinizi, umut aşılayan aforizmalarınızı dinliyoruz.
Gökçe Şener: Şöyle söyleyebilirim. Benim için hayal etmek hayatın tamamı ve mottom her zaman sanat iyileştirir, hayal iyileştirirdir. Bu yüzden herkese istedikleri şeyi oturup hayal etmelerini ve gerçekleşmeleri için ellerinden gelen en ufak şeyle harekete geçmelerini söyleyebilirim. Çünkü ben hep böyle yaptım ve çok mutluyum yolumdan. Çok daha güzel şeyler hayal ediyorum. Hiç hayal ettiğimi gerçekleştirdim ve bu kadarı benim için yeterli diyebilen bir insan değilim. Bu bazı insanlar için yorucu olabilir ama benim için çok keyifli bir serüven. O yüzden ben hayal etmeye ve çalışmaya devam edeceğim. Çünkü bunun devamını ve yolun gidişatını az çok görebiliyorum. Herkese sanırım hayal etmeyi tavsiye edebilirim. Çünkü hayaliniz gerçek olduğunda kendinize müthiş bir gurur duyuyorsunuz. Kendinizi çok değerli hissediyorsunuz ve kendinize çok büyük bir yatırım yaptığınızı fark ediyorsunuz. Bu yatırımlardan biri benim için sanat diğeri ise uzun yıllar gördüğüm terapidir. Terapinin de insanın ruhuna ve bedenine, hayatına yaptığı en büyük yatırım olduğuna inanıyorum. Çünkü gerçekten çok aslında hepimiz zor ve etkileyici şartlar altında hayatlarımızı devam ettiriyoruz. Entelektüel bir şekilde beslenmek, sanat dünyası, hayatın kargaşası ve buna engel olmak isteyen bir sürü kişi, bir sürü olay, bir sürü kötü haber içerisindeyiz ve her şeyden önce kendi ruh sağlığımızı korursak eğer bir şeylerin çok daha güzel olacağına inanıyorum. Onun dışında ENTELANKARA’ya teşekkür ederim. Çok güzel bir şey yapıyorsunuz bence ve çok güzel kişileri, çok değerli insanları bir araya topluyorsunuz. Eminim benim keyif aldığım gibi bir sürü insan çok keyif alıyordur. Öyle, teşekkür ederek bitirmek istiyorum, çok sevgiler yolluyorum herkese, bizimle şu an buraya kadar gelen tüm dinleyicilere. Hayal edin ve çok çok mutlu olun diyorum.
Bir bölümün daha sonundayız. Konuğumuz Gökçe Şener'i dinledik. Kendisine çok teşekkür ediyorum. Bu güzel işleri daim olsun. Üretken bir isim kendisi, çizdiği kostümleri daha sık göreceğiz muhtemelen sahnelerde. Haftaya görüşmek dileğiyle. Kendinize çok iyi bakın.
Tüm podcastlerimiz Spotify, Apple, Google ve hatta YouTube'da...
コメント